11 Aralık 2006

Gazeteler dilimize ne kadar saygılı?

Gazeteler, bir milletin sesini duyurmak ve kendi bireyleri arasında fikir alışverişini kolaylaştırmak için kullanılan en iyi iletişim araçlarından biridir. Bu iletişim kurulurken ortak fikir birliğini sağlayacak olan da “dil”dir. Dilimizin geçmişi M.Ö 3000 yıllarına kadar gidiyor. Düşünün o yıllardan bugüne kadar sayısız kültürlerin etkisi kalmış. XII yüzyıldan itibaren Arapça ve Farsça’dan, XIX yüzyıldan sonra Fransızca’dan , II. Dünya savaşıyla birlikte Avrupa’ya açılan Amerika’nın kültür çıkartmasından sonra İngilizce’den ve aşırı öz Türkçe çalışmalarından da nasibini almış dilimiz. Bunlara ilaveten Anadolu'dan binlerce yıldır gelip geçen yabancı kültürlerin bıraktığı kelimeler de yerleşmiş dilimize. Şimdi nereden çıktı bu dil meselesi diyeceksiniz. Anlatayım: Medya “halkın sesi” olarak Türkçe’yi iyi kullanıyor mu? Bu soruya evet demek ne yazık ki çok zor.

ÖĞRENCİNİN CEVABI

Eşim Türkçe öğretmeni. O anlatmıştı. Bir öğrencisi yazılısında özel isimleri büyük harfle yazmamış. Baş harfleri küçük harflerle yazmış. Eşim sormuş “Oğlum. Bunu ilkokulda öğrenmen gerekirdi. Neden bu yanlışı yaptın”. Çocuğun cevabını öğrenince hiç şaşırmayacaksınız. “Hocam, ben spora meraklıyım. Bir gazetenin spor sayfasında haber imzalarında, isimler küçük harfle başlıyor. Gazeteler doğrusunu yazdığına göre demek baş harfler küçük olacak”. “Tamam” diyor eşim. “Notunu kırmıyorum ama sen sakın bir daha gazeteleri örnek alma”. Bir gazeteci olarak bu ayıp da bize yeter değil mi?

O yıllarda Milliyet’te çalışıyordum. Spor servisine bir haller gelmiş, görsellik adı altında isimler küçük harfle başlar olmuştu. Onlarda bize kitap imzalarını örnek olarak göstermişlerdi. Biz de “kitap yazan biri ferdi olarak bunu yapabilir. O, onun bakış açısı. Siz gazetede bunu yapamazsınız. Kitabı örnek almayanlar gazeteleri örnek alabilirler. Zira gazeteler Türkçe’yi iyi kullanmak zorundadır” diye ısrar etmiştik. Sonunda vazgeçmişlerdi.

GAZETE SÜTUNLARI YANLIŞ KAYNIYOR

Yapılan bir araştırmaya göre, günlük haberlerde 2000 ila 3500 arası kelime kullanılmaktadır. Acaba bunların kaçta kaçı halkın diline uygun ve yaşayan Türkçe’nin malıdır? Hiç düşündünüz mü?
Gazete sütunları, Türkçe’nin iyi kullanılmamasından doğan yanlışlarla doludur. Bu sürecin yaşanmasında, okullardaki eğitimlerde Türkçe’ye gerekli önemin verilmemesi yattığı gibi, biz gazetecilerin kendimizi eğitmememizin, Türkçe’ye gerekli özeni göstermeyen adamsendeciliğimizin de rolünün büyük olduğuna inanıyorum.
Gazetelerin sayfalarında nereye baksanız bir yazarla karşılaşıyorsunuz artık. Köşe yazarı bolluğu yaşanan şu günlerde, bu köşe yazarlarının kullandıkları dillerine ne derece hakim oldukları da tartışılacak bir gerçektir. Bazı köşe yazarları elbette bu saptamanın dışındadır.
Biliyorsunuz gazetelerde eski deyimle “musahhih”, yeni deyimi ile düzeltmenler çalışırdı. Bu servise, Edebiyat Fakültesi mezunu gençler alınırdı. Çok tecrübeli düzeltmenlerden imla hataları, deyim hataları, cümle kurgularındaki hatalar kaçmazdı.
Sonra nereden geldiği bilinmeyen bir kararla bu servisler kaldırıldı. Düzeltme işleri, editörlere yıkıldı. Bazı gazeteler sadece yazarların yazılarını düzelten düzeltmenleri çalıştırdı.
Siz bilmezsiniz yazarlarımızın imla hatalarını.
Örnek mi? İşte size iki taze bir örnek.
Herkesin tanıdığı, her konuda uzman ağabeyimiz Hıncal Uluç. 7. 11.2006 tarihli yazısında birkaç yerde “gurup” kelimesini kullanmış. Koç topluluğundan bahsederken. Bir çok yerde görüyorum bu kelimenin yanlış kullanılmasını.


Hıncal Uluç ben yazdım doğrudur havasında yanlışta israr ediyor.

Diyeceksiniz ki ne olacak? Şu oluyor. Biri yanlış yapıyor, öbürü ona bakıyor ve kelime dile yerleşiyor ve yanlış devam ediyor. Peki o zaman o güzelim güneşin batışını neyle anlatacaksınız. Arada bir “u” harfi var. Bunu doğru kullanmak çok mu zor?

YANLIŞTA İSRAR EDEN YAZARLAR

Milliyet’te çalışırken sevgili yazar arkadaşımız Yalçın Doğan bu iki kelimeyi hep karıştırırdı. Laf aramızda şimdi de karıştırıyor. Aslında karıştırmıyor. Öyledir diyor. Baskı öncesi yazısını okurken “gurup”ları düzeltirdim. Bir iki düzelttim. Baktım, gazetede çıkan yazısını okumuyor. O yanlış yapıyor, ben düzeltiyorum. O yanlış yazıyor ben düzeltiyorum. Sonunda dayanamadım; “Sen hiçbir yerden güneşin batışını seyretmedin mi? diye sordum. “Ne denir peki ona” dedim. “Gurup” dedi. “Bak işte” dedim. Ona “gurup”denir, Arapça’dan gelme bir kelimedir, topluluklara ise “grup” denir. Fransızca’dan gelmedir. “Tamam, tamam” dedi. Sonra ne mi oldu? Bugün Hürriyet’te yazıyor. Bazen okuyorum yazılarını. Yine aynı hata devam ediyor. Huylu huyundan vazgeçmemiş. Yazılarında yine bizim “grup” oluyor “gurup”.

Yalçın Doğan yıllardır "grup" kelimesi yerine "gurup" kullanıyor.

Elimizde eski hocaların uzun değnekleri yok ki patlatalım parmağına sopayı bak bir daha yanlış yapıyor mu? Hayır. Sonuçta o “gurup” yazınca bir diğeri görüyor, “ha diyor demek böyle yazılıyor. Araştırma sorma öğrenme yok zaten kimsede. Ve böylece bir hatalı kullanış dilimize yerleşiyor. Kök salıyor. Düzelt düzeltebilirsen.

DİL SÜRÜP GİDEN BİR EYLEM OLMALI

Kültür ve dil belli bir sürenin ürünü değil, bana göre sürüp giden bir eylem olmalıdır. Bu eylemi sürdürmenin yolu da gazete ve televizyon gibi tüm halkın kültürünü bir günde yönlendirebilen kitlesel iletişim araçlarının kendi kendini oto kontrolüyle mümkündür. Gazete ve televizyon çalışanları işe alınırken hangi fakülte mezunu oldukları veya kaç yabancı dil bildikleri sorulurken, Türkçe'yi iyi kullanıp kullanmadıkları da artık iyice incelenmelidir. Hatta küçük bir sınavdan bile geçirilmelidir. Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” sözünde ve dilde harflerde ulusallık diye ısrar etmesindeki amaç, kimliğinden uzaklaşmış bir toplumu yeniden var etmek ve yüzyıllarca ezik yaşamaya mahkum edilmiş insanımıza kendine güveni aşılamak ve onları tek kültür altında toplayarak parçalanmalarını önlemekti. Bugün yabancı isimlerle ilave çıkaran gazeteler, yabancı isimli televizyonlar, yabancı isim kullanarak mallarının daha çok satacağına inanan işletmeler, internetteki dil bozukluklarına göz yumanlar, bir gün doğru konuşamayan, doğru yazamayan, yani duygularını ve düşüncelerini doğru açıklayamayan, okumayan, hangi kültürün insanı olduğunda tereddüt eden gençleri karşılarında bulduklarında şaşırmasınlar. Gazetelerin televizyonların da bu gerçekte payları olduğunu unutmasınlar.

17 yorum:

Adsız dedi ki...

Atatürk için çok önemli iki şey vardı. Biri dil diğeri ise tarih. Bu ikisini korumayan millet yok olmaya mahkumdur diye birçok kez uyarmıştır. Ve o zamanlardan bu zamana kadar ne kadar fazla yabancı kelimelerin dilimize girdiğinin farkındayız. Atatürküm bugünleri görse ne derdi acaba :( Bence en büyük etken yabancı isimli yeme-içme yerleri ve mağazalardır.. İnsanların diline yerleşiyor, anlamlarını öğreniyorlar ve artık onu sürekli kullanmaya başlıyorlar.

"Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilinide yabancı diller buyruğundan kurtarmalıdır." M.Kemal ATATÜRK

Punto dedi ki...

Size katılıyorum. Yabancı hayranlığından doğuyor bunlar. Bu iş otokontrol işi de bir yerde. Bakıyorum sitelerdeki yorumlara, konuşma dilindeki "bozulmalar" yazı diline de sıçramış. Üzülmemek elde değil.

Adsız dedi ki...

Tanıdığım bir yayın yönetmeni de riks yazardı risk yerine. Biz onların bu yanlışlarını o zamanlar çok önemserdik. Şimdi ise yazım yanlışları o kadar çoğaldı ki insan hangisine bakacağını şaşırıyor.
Filolojide okurken sevgili hocamız başarılı çevirmen Akşit Göktürk filolojide bile dersin İngilizce anlatılmasına karşıydı. Yanlış anlaşılmasın: İngilizcenin iyi öğrenilmesine değil, bu dilin Türkçenin yerini almasına tepki duyardı. Oysa şimdi bakıyorum da bilen de bilmeyen de ingilizce paralıyor. Hatta "kebabchi" "kanatchi" diye tabela bile gördüm. İnsan ağlamaklı oluyor...

Punto dedi ki...

Haklısınız.Hepimiz dilin yavaş yavaş kimliğini kaybettiğini görüyoruz, bir şey yapamıyoruz, kıvranıp duruyoruz. Hiç değilse topluma yön veren gazeteler, yazarlar, televizyonlarda konuşanlar daha dikkatli olsalar. Daha çok dilimize sahip çıksalar ne olur ki.

Berceste dedi ki...

Dilinize, beyninize, klavyenize saglik Punto Amca, harika bir konuya deginmissiniz bu sefer. En cok uzuldugum konuya. Once alis-veris merkezlerinin isimleri ile basladik, sonra irili ufakli dukkanlar takip etti, medya tum bunlari duzeltecegine onlardan beter katildi olaya...
Bu cahillikten aslinda bence. Yabanci dille egitim yapan okullardan mezun olanlar Turkce karsiligini bilmiyorlar ve kolaya kaciyorlar. Bir grup insan da ozenti seklinde onlara katiliyor. Nasil duzelecek? Nasil duzeltecegiz? Karinca, kararinca yazilarimda dikkat etmeye, yorumlarda arkadaslarimi uyarmaya calisiyorum... Bu konuya degindiginiz icin tekrar tesekkurler.
(Ben de ingilizce klavye ile yazdigim icin ozur diliyorum, o da cahillikten, annemin bilgisayarinda Turkce klavyeye ceviremedim :( )

Punto dedi ki...

Sevgili Dilek,

Yorumlarda dil konusunda yaptığın uyarıları okuyunca dur dedim şunu bir yazayım. İyiki yazmışım. Aldığım olumlu yorumlar bunu gösteriyor.
Sen yazacaksın, ben yazacağım, birileri katılacak, gören sahi dilimiz elden gidiyor diyecek, o da katılacak bu kervana, belki böyle böyle, uyararak bir sonuç alınacak. Hiç değilse oturup seyretmekten iyidir diye düşünüyorum ve israr ediyorum. İnsanlar artık mektup yazmıyor, günlük tutmuyor yazmayı unuttu diyorduk. Bu siteler müthiş bir buluş.Hiç değilse buralarda bir şeyler yapabilirsek o bile bir şeydir.

Sanem dedi ki...

Gecen gun bir emailde bir yazi dikkatimi cekmisti. Hatirladigim kadari ile Kanada Quebec eyaletinde Bill 101 diye bir kanun cikarilmis. Maksat asimile olmamak. Lokanta menulerinde bile ingilizce kelimelerin yasak oldugunu okumustum. Dil polislerinin ise kurala uymayanlara ceza kesmesi ayri bir olay. Dillerine sahip cikmalari hosuma gitti.

Benim bu blog sayfalarinda cok fazla rastladigim seyse, buyuk harf kullanmama durumlari. Noktadan hemen sonra sol elin herhangi bir parmagi ile capslocka dokunmak bu kadar mi zor cozemedim.

Kaygilarimla
Sanem

Not: Izninizle link vermek isterim size sayfamda.

Punto dedi ki...

Yorum bıraktığınız için teşekkür ederim. Link verirseniz sevinirim. Hiç bir şey zor değil. Önemli olan inanmak. Boşver ne olacak dediğimiz anda biteceğimiz gerçeğini unutmamak gerekiyor.

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Gerçekten mektup yazmıyoruz, not tutmuyoruz. Çok güzel okuyor ama yazamıyoruz. Bu yüzdende zamanında okulda çok güzel öğrendiğimiz dil kurallarını unutur olduk. Hele ki ben bu konuda başarılı bir öğrenci idim. Şimdi Berceste nin uyarılarına ister istemez maruz kalıyorum:) Bu konuda hiç sitem edemem çünkü çok haklısınız ikinizde...
Bende artık dikkat ediyorum yazarken ama zamansızlık beni acele ettiriyor ve acele ederkende çoğu şey dikkatten kaçıyor. Daha özenli ve daha az yazı yayımlayabilirim. Ama o zamanda yaşadıklarımı paylaşamam.
Daha iyi olacak herşey inşallah:)
Azimliyim..
Sizlerinde desteği ile olacak bu. Yanlışlarımı her zaman söyleyebilirsiniz
pinar.unal@gmail.com

Punto dedi ki...

Pınar Hanım,

Acele etmeden yazın. Az yazın, öz yazın. Yaşadıklarınızı göreceksiniz yine de paylaşırsınız. Önemli olan istemek. Zaten yazdıktan sonra yazınızı mutlaka okumalısınız.
Dil konusunda şunun için israrcıyız. Mektup yazsanız ya da mail atsanız sonuçta okuyan bir iki kişidir. Ama bu sitelerde yüzlerce kişi okuyabilir yazılanları. Dil yanlışlarını gören demek ki ne yazarsan gidiyor der ve bu çığ gibi büyür. Benim derdim bu sanal alemde hiç değilse kapıp koyvermesin insanlar.

Adsız dedi ki...

sevgili pinarin kulubesi
uyarmamizi istemissiniz o yuzden yaziyorum. Yazdiginiz yorumda ayri yazilmasi gereken "de" ler hep bitisik olmus. Cogu hatanin acele etmekten kaynaklandigi konusunda sizinle hemfikirim.

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Merhaba
çok teşekkür ederim.
Bundan sonra "de" ler daha dikkatli kullanılacaktır. Benim hatırladığım kural eğer "de" nin yerine "bile, dahi" getirilebiliyorsa ayrı yazılmalıdır.
Yazdıktan sonra bir değil iki kere okumak gerekiyor.Ben işyerimden yazarken bu süreyi olabildiği kadar kısa tutmaya çalışınca böyle oluyor.. Ama bu yazıları her gün yüzlerce kişi okuyor ve belki 50 yıl sonra "de, da" kuralı unutulacak böyle giderse. Bunun için dil kurallarımıza sahip çıkmamız gerekiyor.
Olumlu eleştirileriniz çok teşekkür ederim.

Asortik Krep dedi ki...

Almanlar burada İngilizce soru sorduğunuzda cevap vermezler ve neden Almanca konuşmuyorsunuz diye sizi uyarırlar..Hatta anlamıyorsanız kızıyorlar bile.

Genç Almanlar İngilizce biliyor ama yaşlı Almanlar bilse bile konuşmuyorlar.

Birde dikkatimi çeken başka bir şeyde İngilizler Türkçe öğrenseler bile çok mecbur kalmadıkça konuşmuyorlar.Oysa biz en ufak bir işitme de hemen ingilizce kelimeleri dilimizin ta içine yerleştiriyoruz sanki yıllardır dışarıda yaşıyor izlenimi vermek için..Ben yine de tamamı ingilizce yazılan bir kelimenin söylenmesini yarı Türkçe yarı İngilizce ne idüğü belirsiz bir kelime haline getirilmesinden daha affedilir buluyorum.
Özenti yeni yetme tipler gibi durduğundan o tarz isimleri olan yerlere gitmeyi tercih etmiyorum.En çok hoşuma giden yerler kendi tarzına uygun ismi bulunan yerler..

Berceste dedi ki...

Sevgili isimsiz yorumcu,
Madem ki yazismalar bu konuda, ben de karismadan duramadim. Bildiklerimi, ilave edeyim dedim. Varsa kabahatim affola.

Cumleye baslarken ve hitap ederken buyuk harf kullanmaniz gerekir ve Pinar ozel isim oldugu icin Pinar'in yazmaniz dogru olacaktir.

Sevgili Pinar, cumle icinde kullandigin bazi dahi anlaminda olanlar kacmis gozunden. Ornek: "bu yuzden de" , "ederken de", "o zaman da", "ikiniz de", "ben de"

Berceste'nin yazarken, apostrof unutulmus.(Bu tepeden virgule de neden boyle bir isim vermislerse?)

Yayin olmasi lazim, yayim benim bildigim kadari ile dagitim anlaminda. Hatali isem beni de duzeltin lutfen.

Bir de virgul konusu var. "Gercekten, mektup yazmiyoruz,..." dersen yani gercekten kelimesinden sonra virgul koyarsan, daha cok anlam kazanacaktir. Yazi icinde bu durumdan cok var, uykum agir bastigindan tek tek bulamiyorum. Ama kural, okurken, vurgulanarak yarim nefes alinmasi gereken yerlere ve tekrarlanan ayni kategorideki farkli kelimelerin arasina virgul konulmasidir diye bilirim ben. (Ornek: Pazardan elma, armut, portakal aldim.)

Ne yaziktir, muhendislik okurken, hele de benim gibi, kimya muhendisligi gibi bir bolumse okudugunuz, yazmadiginiz icin, imla kurallarinin kullanimini tumu ile unutuyorsunuz. Benim yakinda ilkokul defterlerimi bulup, onlari karistirmam gerekecek :)

Sevgiler...

Punto dedi ki...

Hepimiz ben de dahil dilimizin kurallarını iyi bilmiyoruz. Eşim Türkçe öğretmeni. Onun yardımı ile ben bir köşe açayım. Çok yapılan dil yanlışlarını belirteyim. İsteyen de yazılarını bu kuralların ışığında yazsın.Ne dersiniz?
Pınar Hanım'ın öğrenmeye açık samimiyetine ve mütevazi yaklaşımına karşı, üzerine gitmek yerine bir teşekkür borcumuzun da olduğunu unutmayalım.

Berceste dedi ki...

Harika olur Punto amca! Cunku, daha once de yazdigim gibi, muhendislik egitimi sirasinda, butun bildiklerimi de unuttum :(

Pinar'a yuklenmek degil, aman yanlis anlasilmasin. Pinar inanilmaz cici, cok tatli, bicir bicir bir arkadasimiz. Hem elinde, hem dilinde tarifine de pek uygun! O kafasina koydu ise kesin yapar. Bu isi kafasina takmasi, hepimizin sansi olur.

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Merhabalar:)
bugün Türk Dil Kurumu'nun web sitesine girip yazım klavuzunu okudum. Çünkü, ilkokul defterimi bulmak çok zor benim için. Sonra blogdaki yazıma geçip yanlışlarımı düzelttim. Burada da güzel bir özet ile karşılaştım.
Berceste'ye çok teşekkür ediyorum. Beni tanımlaması ve bana olan inancı için.
Yanlış anlamak gibi bir durum kesinlikle olamaz. Benimle aynı çaba içerisinde olduğunuzu zaten görüyorum. Bu çaba içerisine beni de dahil ettiğiniz için tekrar teşekkür ederim.