25 Mart 2007

"Tepeden gören ağabey! bir şey ister misin?

Beşiktaş Ihlamur Deresi’nde eskiden kurulan pazarın riskleri çoktu. Bir kere caddeye ne ambulans ne de itfaiye girebiliyordu. Çok yağmur yağdığında da yamaçlardan inen sular caddenin üzerinde sel olup akıyor, önüne ne gelirse sürüklüyordu.
Boş vakit buldukça eski çektiğim fotoğrafları tarıyorum. Şu aralar Beşiktaş Ihlamurdere caddesinde otururken evin penceresinden çektiğim bir fotoğraf elime geçti. Cadde dereye dönmüş, sel suları pazar tezgahlarını sürüklüyor. “Tamam” dedim bir konu daha çıktı, çıktı da pazarlarla ilgili ne yazılabilirdi ki. Herkes bir pazara gidiyordur. Olsun ben yine birkaç bilgi vereyim ve yazıyı bir “Pazarcı” anısıyla bitireyim. Bilmem biliyor musunuz? Semt pazarları kurulması yasal bir çerçevenin içindedir. Bu konuda belediyelere görev verilmiştir. Yasa maddesinin ifadesine göre belediyeler, semt pazarlarında malların sağlık kurallarına uygun olarak satışa sunulmasını sağlayıcı satış yeri, çevre ve alt yapı gibi düzenlemeleri yapmakla ve tüketicinin korunmasına yönelik tedbirleri almakla yükümlüdür.
Pazar kurulması Osmanlı dönemine kadar giden eski bir gelenek. Gerçi o zamanlarda pazarlar cami avlularında kurulurmuş. Hatta padişahların bile her şeyin satıldığı bu pazarları gezdiği söylenir.
Hatırlıyorum, Hürriyet Gazetesi sanırım 2003 yılında Türkiye’deki önemli 10 pazarı seçmişti. Bu pazarları şöyle sıralamak mümkün: (Bilgiler 2003 yılına aittir) :
ULUS PERŞEMBE PAZARI: İstanbul'da sosyete pazarı diye de bilinen bu Pazar, markalı giyim ürünleri için tercih ediliyor.
BEŞİKTAŞ CUMARTESİ PAZARI: İstanbul'da Ihlamur Kasrı'nın karşısında Nüzhetiye Caddesi ve yanındaki sokaklarda kuruluyor. Daha önce bu pazar cadde ve ara sokaklarda kuruluyordu. 400 tezgahı bulunan bu pazarda giyim kuşam ağırlık taşıyor. Ayakkabı ve çantadan ev tekstiline her şeyi bulma imkanı var.
ALAÇATI ANTİKA PAZARI: Bu pazar, Çeşme Alaçatı'da son yıllarda her cumartesi ve pazar kurulmaya başladı. Cumartesi 1.5 km'lik ağaçlı bir yolda halk pazarıyla birlikte kuruluyor. Halk pazarında civar köylerden gelen yiyecek ve giyim eşyaları da satılıyor.
BOLU KÖYLÜ PAZARI: Bolu'nun merkezindeki İhsaniye Mahallesi'nde pazartesi günleri kurulan bu pazarda 600 köylü, bin metrekarelik alanda pazar kuruyor. Satıcıların çoğu kadın. Sebze, meyve ve süt ürünleri açısından Bolu'daki tüm pazarların tek hakimi olan kadınlar, yetiştirdikleri ürünleri satıyorlar.
Günümüzde genellikle mallarını mağazalara gönderemeyen satıcılar, pazar yerlerinde satış yapıyor. Uygun fiyatlar, pazarlık yapabilme, seçme şansı, alternatifli malların bir arada bulunması, pazarları cazip hale getiriyor.
YEŞİLKÖY ÇARŞAMBA PAZARI: Yeşilköy-Çırpıcı mevkiinde kuruluyor. 640 esnafla 2019 tahta üzerinde 12 bin metrekarelik alana kurulan pazara çarşamba kurulduğu için muhit sakinleri arasında ‘çarpa’ diyor.
FATİH ÇARŞAMBA PAZARI: İstanbul'un en büyük pazarı Fatih Çarşamba Pazarı 7 ana cadde ve 17 sokak üzerinde kuruluyor. Bu caddelerden üçünün, sokaklardan da on birinin tamamı pazara ayrılıyor. 1297 esnaf 4 bin 811 sergi tahtası kuruyor. Ayrıca 2500'e yakın seyyar satıcı geliyor.
BODRUM MAZI KÖYLÜ PAZARI: Bodrum'un Mumcular beldesine bağlı ünlü Aşağı ve Yukarı Mazı köylerinin pazarı, Bodrum Yarımadası'nda tek köy pazarı. İki köyün arası 4 kilometre. Yukarı Mazı'da 80, Aşağı Mazı'da 60 tezgah kuruluyor. Bodrum, Milas ve Yatağan'dan ve civar köylerden gelenler meyve-sebze ile evlerinde yaptıkları ürünleri satıyorlar. Bodrum'a 55 km mesafede.
GÜZELYALI (ÜÇKUYULAR) PAZARI: İzmir'in en eski pazarlarından biri olan Güzelyalı Pazarı, İzmirliler arasında kurulduğu Üçkuyular Meydanı'nın adıyla anılıyor. Çeşme çıkışında bulunan pazar yeri, yazın İzmirlilerin akınına uğruyor. Çarşamba ve pazar günleri kurulan pazarda meyve sebze, kuruyemiş, taze balık, giyecek, zücaciye satılıyor. 200'e yakın tezgah bulunuyor.
AŞAĞI AYRANCI PAZARI: Ankara'da her çarşamba Dikmen Caddesi'nde, Dikmen Polis Evi'nin yanında kurulan Aşağı Ayrancı Pazarı ‘sosyete pazarı’ diye de anılıyor. Ancak bu pazar ekonomik düzeyi düşük olana da, yüksek olana da hitap ediyor. Giyim eşyaları çok çeşitli. Başkentli kadınların adeta hücum ettiği pazarda fiyatlar 1- 5 milyon arasında değişiyor.
Sevgili Suzan Abla’nın mağazası Salı Pazarı’na bitişik. Bu günlerde organik giyim eşyası, bambulardan üretilen iç çamaşırı satıyor. Bambular kullanılarak antibakteriyel kumaşlar üretildiğini biliyorsunuz. Bambu elyafından kumaş üretilirken kimyevi madde kullanılmıyormuş. Bu kumaşlar, bambunun bünyesindeki "Bambu kun" isimli antibakteri maddesi içeriğinden doğal antibakteriyal özellik taşıyor. Ve bu özelliği bir çok defa yıkandıktan sonra bile korunuyor. Deride alerjik oluşumlara yol açmıyor.
KADIKÖY SALI PAZARI: Çocukluğum Kadıköy’de geçti. Annemle Salı Pazarı’na giderdik ama o zamanlar pazar Kuşdili Çayırı’nda kurulmuyordu. Acıbadem’e giden yolun altında kalan bir yamaçta kuruluyordu. Şimdiki Salı Pazarı’nda 1900 tezgah açılıyormuş. Ben bu rakama bir tezgah daha eklemeliyim. Suzan Abla’nın tezgahını. Suzan Abla’nın iç çamaşırı satan dükkanı MOR OUTLET, pazarın Fenerbahçe Stadı tarafında. Ne yapsın Suzan Abla. Salı günleri pazarcılar önünü kapatınca o da çareyi tezgah açmakta bulmuş. Bu pazarda ne ararsanız var. Ünlü markalardan tekstil ürünleri, ayakkabı, yiyecek, ABD'den gelen vitaminler, yapay çiçek, halı, beyaz eşya... Pazarcıların bazıları soyunma kabinleri de kuruyor. Artık çoğu tezgahta kredi kartı kullanılabiliyor. Pazara otobüs turları bile düzenleniyor. Belediye, Pazar bittikten sonra yaklaşık 22 ton çöp topluyor.
PAZARCILAR DA MÜKELLEF
Bir başka bilgi de vergi konusunda. Belki merak eden olur, pazarcılar vergi veriyor mu? diye. Evet, vergi yasası’na göre, Büyükşehir belediye sınırları içersinde (Erzurum ve Diyarbakır hariç) mal alım-satımı ile uğraşanlar gerçek usulde gelir vergisi mükelllefi sayılıyor. Buna göre, başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere Büyükşehir belediye sınırları içinde pazarcılık yapanlar, Gelir Vergisi Kanununa göre gerçek usulde vergilendiriliyor.

...VE BİR PAZARCI ANISI
35 yıl, Beşiktaş Ihlamurdere Caddesi üzerindeki bir binada oturduk. Cumartesi günleri biz gençler için bir işkence günü, hanımlar için de alışveriş günüydü.
Dairemiz ikinci kattaydı. Tam önümüzde üç kardeş tezgah açıyordu. Meyve sebze satıyorlardı. Bazen pencerenin kenarına oturur, onların tezgah açmalarını seyrederdim. Hepsinin tentesini bağlayacağı bir ağaç gövdesi ya da yola çakılmış bir demiri vardı. Müthiş bir disiplin içinde pazarı kurarlardı ama kimse yüksek sesle bağırmazdı. Erken saatlerde pazarı kurdukları için caddenin iki yanında oturan daire sakinlerini rahatsız etmek istemezlerdi. Gürültü konusunda dikkatliydiler.
Yine bir cumartesi pencerenin kenarında oturmuş, tam üç kardeşin tezgah açmasını seyrediyordum. Üç kardeşten ikisi tenteleri gererken, diğer kardeş tezgahın başında meyveleri diziyordu. Tezgahın arkasındaki kese kağıtları dikkatimi çekti. 5-6 kesekağıdını açık bir şekilde tezgahın arkasına sıralamıştı. “Helal olsun” dedim adama. Müşteriyi bekletmeyecekti. Hazır kesekağıdını alıp meyveleri içine dolduracaktı.
Tente işi bitince diğer kardeşlerden biri üzümlerin olduğu kısma uzandı, avucuna bir şeyler doldurdu, kesekağıdının içine bıraktı. Dikkatimi çekmişti. Ayağa kalkıp cama yapıştım, daha iyi görebilmek için.
Evet. Doğru anladınız. Üzüm tanelerini kesekağıtlarına bölüştürüyordu.
Giyindim, aşağı indim. O yıllarda çarşı, pazar işleriyle aram yoktu. Binanın kapısından çıktım, tezgahın karşısına geçip “bir kilo üzüm versene” dedim. Beni tanımıyor tabii. Eşimi belki tanıyordur ama beni nereden tanısın. Pat diye kesekağıtlarından birini aldı, tezgahtan da bir iki salkım alıp tartıya koydu. “Hemşerim” dedim, “bu fiyata taneler de dahil mi? diye sordum. “Yok abi "dedi. "Bizde tane yoktur. Gözünün önünde tartıyorum”. “Bak arkadaşım” dedim.
"Sen baba kefalın hikayesini bilir misin?"Ne hikayesi abi" dedi. “Dur dinle” dedim. “Zaten müşteri de yok”. Başladım anlatmağa:
Yaşlı tecrübeli bir kefal, genç kefalları toplamış etrafına, her türlü balık tutma usullerini gösteriyor. "Sakın kanmayın ve tuzağa düşmeyin" diye öğütlüyor. "İşte bu oltadır, ucundaki yeme kanmayın. İşte bu ağdır, hemen üstünden atlayıp kaçın" gibi.
Tam o sırada yelpaze gibi açılmış bir ağ tepeden üstlerine düşmüş. Ve kıskıvrak yakalanmışlar.
Bu ağdan kurtulmak için sağa sola doğru hızla kaçışırlarken, genç balıklardan biri baba kefala laf atmış: “Peki baba bu ne şimdi?”.
Kendini hiç yormayan baba kefal cevaplamış: “Buna tepeden inme denir. Bundan kaçış yoktur”. (Hikayedeki ağın ismi serpmedir. Görmüşsünüzdür. Balıkçı, deniz kenarlarından, dere veya göl kenarlarından beş altı metre içeriye suya girer. Ağı iki eline yaymıştır. Ağın bir ucunu da dişleriyle tutar. Kefal sürüsünü toplanmış, sohbet ederken görünce ağı bir daire çizecek şekilde fırlatır. Ağ daire şeklinde suya düşer. Kurşunlu kısım dipten ağı tutar. Bir cibinlik gibi düşünün. Ağın ucu balıkçıda uç kısımlar daire şeklinde suyun içinde. Ağı çektiğinizde kurşunlu uçlar zemine yapışık geldiği için ağın içindeki balıklar kurtulamaz.)
Anlattığım hikâyeyi yarım yamalak dinleyen pazarcı “ne ilgisi var şimdi üzümlerle balığın abi” diye sordu.
“Şu ilgisi var” dedim ve devam ettim: “Bak! ben arkandaki binada oturuyorum. İkinci katta. Pencereden senin kesekağıtlarına üzüm tanelerini koyduğunu gördüm. Yani seni tepeden gördüm. Benimkisi de tepeden görme. Aslında üzüm almayacağım. Seni ikaz için indim. Bunu yapma. Dürüst ol.”
Ne dersiniz pazarcı dürüst oldu mu? Bilmiyorum; ama bir daha da kesekağıtlarına üzüm tanelerini koymadı.
Beni her gördüğünde muzip bir şekilde gülerek sesleniyordu. “ Tepeden gören abi, hoş geldin. Bir şey istiyor musun?”.

23 yorum:

Adsız dedi ki...

Punto Abi, reklamımı yapmışsın teşekkür ederim. Üstelik bir sürü de işe yarar bilgi, bambu bilgileri dahil. Pazarları çok iyi anlatmışsın. Ben bir tek Salı pazarını biliyorum. O da kendi tezgahımdan öteye geçemeden. Pazarlarda şimdi kredi kartına taksit de başladı. Esnafın durumu gerçekten kötü. Gazeteciyken esnaf sinek avlıyor derdik..Şimdi gerçekten öyle..Hal böyle olunca 1 ytl'ye ceket bile satılır oldu. Bilginize...Ha bir de pazarlık artık her yerde varmış. Geçen gün bir müşterim eczanelerde ilaçta bile pazarlık olduğunu söyledi.

Punto dedi ki...

Sevgili Suzan Abla; Reklamını yapmadım, sadece bilgi verdim. Bak gördün mü halkın içinde yaşadığın için, halkın ne durumda olduğunu ne güzel anlatıyorsun. Gerçekten durumlar iç açıcı değil.

Mine dedi ki...

Ben çocukken, Çanakkale'nin cuma pazarı ünlüydü. Hala öyle mi bilmiyorum. Pazarda her ürün satılırdı.Özellikle yazın, penyeler kapış kapış giderdi:) Eskiden şehiriçi ulaşım faytonlarla yapıldığından, pazar alişverişi sonrası faytonla dönülürdü evlere. Özledim o günleri:)

Punto dedi ki...

Sevgili Mine;
Pazarlar iyi denetlenebilse, halkın vazgeçilmez alış veriş merkezleri olabilirler. Pazarcı kendisine çeki düzen verebilse, müşterisini kazıklamanın değil, memnun etmenin çıkarına olduğu bilincine varsa işler çok daha farklı olur diye düşünüyorum.

Asortik Krep dedi ki...

Küçük bir ek yapmak istiyorum..Tatlı sularda gece balığa serpmeyle çıkarlar..Bir de lüks denilen küçük tüplü lamba alınır..Lüksü dereye tutarsın..Gece lüksün ışığına balıklar gelir ve üstüne serpmeyi atarsın..Bu da küçük yerde balık tutma tekniğidir.

Sanem dedi ki...

İki hafta sonra Yukarı Mazı köyünden Gülizar bacı nergisleri de ekler tezgaha satmak için, hiç üşenmez giderdik eskiden ama sonraları o inmeye başladı Bodrum'a, nergisler de daha pahalı oldu tabii.. Bir de bu yarımadada isim yapmış peynirciler, zeytinciler olur, İstanbul'dan kışın sipariş bile alırlardı, aklıma geldi şimdi Çıngıllıoğlu peynircisi. Denenmesi denk gelenler için naçizane önerilir.
Saygılar, selamlar
S.

Berceste dedi ki...

Ben de her yazınızdan yeni birşeyler öğreniyorum. Tekstilciyim diye geçiniyorum ama bambu liflerinden iç çamaşırı ilk defa duydum! İngiltere'de iken paslanıyor muyum neyim? Suzan abla, Türkiye'ye ilk gelişte Mor Outlet'e mutlaka uğranacak! Bu bambu lifinden çamaşırlar denenecek!

Bilgi tazeleme...Yeşilköy'deki çarşamba pazarını Çiroz'a taşıdılar. Artık evlerin arasında değil.

Pazarların kurulduğu semtler güzel oluyor da gece tezgahlarını toplayıp gittiklerinde arkalarından kalan pisliğin haddi hesabı yok! Hele bir de sıcak yaz günü ise...Neyse ki şimdi belediyeler ayrı pazar yerleri hazırlayarak bunu bir nebze azalttılar.

Tepeden gören ağabey lafına da çok güldüm :) İnsanımız keşke korkutacak birşey olmadan yapılmayacakları yapmamayı öğrense, bilse...

Ben çok uzun yazdım ama, Asortik Krep, tereciye tere satıyorsun haberin ola :D

cenebaz dedi ki...

Punto Bey, ama Bostanlı Pazarını ki nam-ı diğer Bospa'dır İzmir'de, unutmuşsunuz. Taa Hataylardan, Yeşilyurtlardan geliyorlar pazara hanımlar. Tabi daha çok tekstil ürünleri ve çanta almaya. Ama yeşillik, sebze, meyva kısmı da çok güzeldir. (Ben daha çok o kısımla ilgileniyorum)Hatırlatayım dedim.

Punto dedi ki...

Sevgili Asortik Krep;
Haklısınız. Serpmeyi bir çok alanda kullanmak mümkün. Anadolu'da çok kullanıldığını duymuştum. Dere, göl balıkçılığını çok bilmiyorum. Yapmadım. Ben deniz balıkçılığından o da Karadeniz balıkçılığından anlarım. Dayılarım ve çocukları profesyonel balıkçılar.Çocukluğumda gece, babamla balığa çıktığımızı, ağabeyimle birlikte biz kürek çekerken daha doğrusu kürekleri siya yaparken (sandalın geri geri geri gitmesi için) rahmetli babam kıç üstünde elinde kepçe ile ayakta durur,lüks ışığına gelen zarganaları tutardı.
Evet, balıklar ışığı sever. Hatta gırgırlarda bir ara ışık kullandı ama sanırım yasaklandı.

Punto dedi ki...

Sevgili Sanem;
Eski pazarcıları mumla arıyoruz. Beşiktaş'ta otururken bizimkilerin devamlı gittikleri tezgahlar vardı. En taze meyve sebze onlardan alınırdı. Dürüsttüler. Oturduğumuz sitenin yakınında cumartesi pazarı kuruluyor.Pazarcılar atmaca gibi. Önde malın iyileri, arkada çürükler. Gerisini biliyorsunuz.

Punto dedi ki...

Sevgili Dilek; Geçenlerde Suzan Abla'ya uğradığımda gördüm bambu kumaşları. Araştırdım, gerçekten organik kumaşlar.Sağlıklı. Yer değiştirebilen olacağı için
pazarları sıralarken "2003 bilgisi" notunu onun için koydum.
Dürüstlük çok uzaklarda kaldı artık Sevgili Dilek. Vur kaç dönemindeyiz.

Punto dedi ki...

Sevgili Cenebaz;
Benim sıraladığım pazarlar, 2003 yılında Hürriyet'in seçtiği en iyi 10 pazardı. Bugün nerelerde pazar kuruluyor bilmiyorum.
Aslında günlüklerde yakınınızdaki pazarları tanıtabilir, bazı malların fiyatını verebilirsiniz. Okuyan dostlarınızın da bu konuda bilgisi olur. Karşılaştırma yapar. Miss çilek bunu biraz yapmıştı. Bir ara gazeteler çarşı pazar gezerek fiyat listeleri yayımlamışlardı.
Benimkisi şimdi aklıma gelen bir fikir jimnastiği sadece.

Unknown dedi ki...

Sevgili Punto Abi;

Pazarları ben de çok seviyorum. Renkleri, kokuları, insanları... Bazen sadece fotoğraf çekmek için gidiyorum. Bir yazımda ben de "Çandarlı Pazarı'nı" resmetmiştim. İsterseniz bir bakın.

Sevgiler

Bu arada sizi sevdim, daha sık ziyaret etmek için linklerime ekliyorum izninizle...

Punto dedi ki...

Sevgili mahzun Prenses;
Çandarlı pazarına baktım.Evet. Çok güzel.
Teşekkür ederim yorum bıraktığınız için. Beni sevenleri ben de severim. Günlüğünüze göz gezdirdim, özellikle fotoğraf merakınız çok güzel.
Ben de size link verdim.
Sadece bir ricam var, punto abi olmak güzel ama sanırım amcanız olsam yaş olarak daha uygun olacak.

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Oysa ki ben en çok tane olmuş üzümleri severim:) Annem ve babam bu son taneler için pazarlık yapar hepsine toptan bir fiyat söyler alırlardı. Ne lezzetli olurlardı, çünkü en olmuş üzümler çöpünü terkedip taneleşir.
Yaz olsa da güzelim meyvelere kavuşsak:)
sevgiler

Punto dedi ki...

Sevgili Pınar; Taneleri ayırıp satsalar sorun yoktu tabii. Ama taneleri çürüklerle birlikte kesekağıdının dibine bölüştürüp alanları aldatmaları hoş değildi.

Tulosh dedi ki...

Punto Amca çok severim ben pazarları. Bizim mahallenin pazarını çok merkezi yerde ve itfaiye aracı giremez bu sokaklara diye kaldırdılar.Yeri değişen pazarımızda hiçbirşey eskisi gibi olmadı. Ne nerde belli değil hala alışamadım. Yakın köylerden teyzeler gelirdi yerde leğenler içinde çeşit çeşit otlar satarlardı özellikle de o teyzelerimi kaybettim.

Punto dedi ki...

Sevgili Tulosh; Gerçekten halk tipi pazarlardan şehir tipi pazara geçiş bazı özellikleri yok etti. Haklısınız. bazı şeyleri kaybettik.

Adsız dedi ki...

Mrblar Ihlamurdere ile ilgili ya da Beşiktaş semti ile ilgili başka eski fotoğraflar varsa yollayabilirmisiniz Beşiktaş Sitesinde yayınlamak isteriz Belki duymuşunuzdur Sitemizi www.bjksokagi.com Yeniyol Sokağı'nın sitesi ayrıca bu resim tam olarak neresi tam hatırlıyamadım

karacaymama dedi ki...

Bizim cocuklugumuzdada Cumartesi gunu kasabada pazar olurdu ve biz birgun onceden annem ve kardeslerimle kirdan ot toplamaya cikardik. Toklubas, yemlik, kuzukulagi, kizilayak, semizotu vs daha bir cok bugun adlarini arkadaslarin yazilarinda hatirlayabildigim otlari toplardik. Ertesi gunde annem yada babam pazara goturup satar, evin mutfak masraflarini alir gelirlerdi. Hey gidi cocukluk hey.. o toklubaslari annem bizede kavururdu soganla ve ustune sarimsakli yogurt doker yerdik. Hatta bazlama derdik tavada yaptigimiz ekmeklerin icine koyar pisirirdik ve icine tereyagi koyup ayranla yada cayla yerdik...Ufff cocukluk.. cok seviyorum bu yazilarinizi ne olur devam edin.. Amerikada bile koylu pazarinda bazen goruyorum bu otlari, ciftciler getirip satiyorlar. Bizlerde boylece ot hasretimizi memleket hasretimizi gidermeye calisiyoruz.. sevgiyle kalin..

Adsız dedi ki...

Yorumlar fevkaladenin fevkinde,,tadında olmuş, Paylaşımlarınız için teşekkürler...
Pazarların seçilmesinde çalışmayı kendimiz yapsaydık bence daha isabetli olurdu kanısındayım...

Nuri DENİZ dedi ki...

Adsız dedi ki...
Yorumlar fevkaladenin fevkinde,,tadında olmuş, Paylaşımlarınız için teşekkürler...
Pazarların seçilmesinde çalışmayı kendimiz yapsaydık bence daha isabetli olurdu kanısındayım...
İsmimi unuttuğumdan dolayı yazıyı ikinci kez Kopyaladım....Anlamadığım direk yorum yapmak varken neden bir hesap seçmek zorunda kalıyoruz....

Punto dedi ki...

Sevgili Nuri Deniz; blogdaki yazılardan bazılarını okuyup yorum bıraktığınız için teşekkür ederim.