“Hemen piyasaya çıktım. Odeon’u yöneten Mösyö Yani’yi eskiden tanıyordum. Önce ona gittim. O yıllarda Milli Korunma Kanunu vardı. Faturasız mallar kaçak sayılıyordu. Mösyö Yani elindeki kemanlardan ancak 15’ini verebileceğini söyledi. Tanesi 16 liradan 15 kemanı Odeon’dan aldım. Elimde daha çok para vardı. En iyi biçimde yararlanmak, elden geldiğince fazla alet ve malzeme almak istiyordum.
Müzik Öğretmeni Mehmet Ali Kamacıoğlu İki öğrencisi ve küçük oğluyla.
Kapalıçarşı’da müzik aletleri alıp satan dükkanlar vardı. Önceden tanışıp ahbap olduğum saz ustası Agop Ohanyan’a gittim. Konuştuk. Kendim piyasadan almaya kalkarsam herkes fiyatı artıracaktı. Bir çare düşündük, okula alacağım sazları kendisinden almam koşuluyla, satıcılardan alacağı her keman için kendisine 2.5 lira kar vermek üzere anlaştık. Bir hafta içinde satın aldığı kemanların ederini nakit olarak ona veriyordum. Hafta sonu kemanları teslim alıyor, eve taşıyordum. Böylece 33 adet kemanı Kapalıçarşı’dan sağladım. 5 adet en iyi kalitede sazı da Agop Ohanyan’dan aldım. Hemen Beşikdüzü’ne hareket ettik. Gemideki kamaramız müzik aleti, metod ve malzemeyle dolmuştu.
Müzik Öğretmeni Mehmet Ali Kamacıoğlu Hasibe Akdeniz ve Melahat Erdoğan isimli iki öğrencisiyle.
Beşikdüzü’ne geldiğimizde kemanları bir an önce okula mal edip öğrencilere dağıtmak istiyordum. Fakat faturayı kesecek kurum bulamıyorduk. Zahire tüccarı Mustafa Baykan haklı olarak “kemana fatura kesemem” diyordu. Sonunda okul kooperatifi kemanları kendine mal ederek sorunu çözdü. Büyük bir heyecanla çalışmaya başladık”. Mehmet Ali Kamacıoğlu sağladığı kemanları, çok hevesli yetenekli gördüğü öğrencilere dağıtır; okulun 48 kemanı olmuştur. O sırada gelen bir haber hepsini heyecanlandırır. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel enstitüye gelecektir. Tüm öğleden sonralarını kemana, orkestra çalışmalarına ayırırlar. M.Ali Kamacıoğlu saatlerce bir taburenin üstünde oturup keman ve orkestra çalıştırır. Arkadaşları, öğrencileri “Siz yorulmak nedir bilmez misiniz? diye uyarırlar. Aldığı sonuçtan öylesine sevinçlidir ki zerrece yorgunluk duymamaktadır.
Müzik Öğretmeni Mehmet Ali Kamacıoğlu iki oğlu ve bir öğrencisiyle.
Çimento taşımaktan, briket yapıp bina örmekten, kazma, kürek tutmaktan, marangozhanede çalışmaktan elleri nasırlaşmış, köyünde kemençe, kaval ve sazdan başka saz görmemiş köy çocukları hem de nota ile çalıyor, orkestra kuruyorlar. Bunun heyecanını duymak mutlulukların en büyüğüdür. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, yanında kalabalık bir grupla gelir. Akşam yemeğinden sonra ilkokulun önündeki bahçede kendilerine orkestra ve koronun konserlerinden sonra şiirler ve halk oyunlarıyla devam eden bir gösteri düzenlenir. Konsere 16 kişilik bir öğrenci orkestrasıyla 40 kişilik bir koro katılır. Orkestra programında İtalyan Dancla’nın trioları, koroda da marşlar şarkılar seslendirilmiştir. Konserden sonra Hasan Ali Yücel’in öğrencileri söylediği şu sözler Kamacıoğlu’nun hatırından hiç çıkmadı: “Çocuklar. Çok şeyleri başaracağınızdan emindik. Ama keman gibi çok zor bir müzik aletini, bu kadar kısa bir zaman süresinde öğrenebilmiş olmanız gözlerimizi yaşarttı. Umutlarımızı kat kat artırdı. Sizleri candan kutlarım”.
Enstitü öğrencileri öğretmenleri Kamacıoğlu ile.
Kamacıoğlu daha sonra şöyle diyor:
“Bundan sonra müzik çalışmaları hızla yayılmaya başladı. Heveslenen öğrenciler, kendilerine keman vermem için peşimi bırakmaz oldular. Kooperatife keman, mandolin, metot, tel gibi müzik malzemesi getirtmeye başladık. Maddi durumu iyi olan öğrenciler, bir müzik aletine sahip olmayı yeğliyorlardı.
Yeni atölye binaları, balıkhane gibi yapılar tamamlandıkça müzik çalışmaları için de yer ayrılmaya başlandı. Artık ilkokul binasından, kendi binamızın altındaki dersliğe taşınmıştık.
Bir yandan çok sesli koro çalışmaları, öte yandan keman, viyolonsel, alto, mandolin, kemençe gibi çalgılar ve orkestra çalışmaları büyük bir hevesle sürüyordu. Hepsine yetişemez olmuştum.
Birinci keman metodunu bitiren her öğrenciye, dörde kadar yeni başlayan öğrenci veriyordum. Böylece başkasına öğretirken kendi eksiklerini de gidermiş oluyorlardı".
Anılar devam edecek
10 yorum:
Gayretler, emekler bu yazınızda semeresini vermeğe başlamış görünüyor :)
Evet Sevgili Dilek; Taşlar yerine oturuyor ama… Anıların sonunu beklemek en iyisi.
Punto ağabey,bu anılardan sonra,bugünkü Milliyetteki Can Dündar'ın yazısı bana çok anlamlı geldi.Nerden,nereye...Okudunuz mu?
Nane Limon.
Akın Ağabey,
Hep yanmışımdır Köy Enstitüleri'nin hayatımızdan çıkmasına. Ne acı değil mi? Ben de bir kaç değerli Köy Enstitülü öğretmen tanıdım. Ortak özellikleri çok iyi birer araştırmacı olmaları idi. Biri Bodrum'daydı, bize biriktirdiği bitki örneklerini vermişti. Kimi kibrit kutusunda, kimi ilaç. Her şeyi saklamış, hiç bir şeyi ziyan etmemiş. Diğeri rahmetli Mestan Yapıcı. Yüz yüze görüşemesek de sevgili eşi, kızı ve damadını tanıdım. Mordoğan üzerine yazdığı kitap için bir tanıtım yazısı yazmıştım Radikal Kitap'a, o da o sırada hastanedeydi. Yazıyı göremedi ama o yazı sayesinde ailesiyle aramda güzel bir dostluk kuruldu. Toprağı bol olsun bu dünyadan göçenlerin. Var olanlara da iyi bakmak zorundayız. Onlardan öğrenecek ne çok şeyimiz var.
Tijen
Sevgili Münevver; Can Dündar’ı okuyamadım. Milliyet internette yazısı konmuyor sanırım. İki gündür Ankara'daydım, gazetelere bakamadım. Bir milliyet bulursam okurum.
Sevgili Tijen; Çok farklı insanlar olduklarını biliyorum, bir kaçını tanıdım.
Köy Enstitüleri ile ilgili bir dernek var. Yaşayan Enstitülülerin hikayelerini, dökümanlarını topluyorlar. Hedefleri tabii ki enstitüleri canlandırmak değil. O dönemin eğitim projelerini bugünkü ortama uyarlamayı sağlamak. Kardeşim o dernekte yönetimde.
Benim Babam ' da Kepirtepe Öğretmen Okulu mezunu..Yıllarca ondan dinlediğim bu ve buna benzer öyküleri tekrar izlemek çok keyifli..
Onlar mezunlar olarak senede bir kere toplanıyorlar..
Boş köy okullarına gidip 3 sınıf birarada okuyanları gördükçe eski öğretmenlerin kulaklarını çınlatmıyor da değilim..
Sevgili Asortik krep; O dönemin öğrencisi de öğretmeni de birbirine kenetlenmişti. Yıllarca öğrencileri babamı hep ziyaret ettiler. Babam öğrencilerinin çocuklarını, torunlarını izledi. Çoğunu tanıdı. Bir başka sevgi vardı o dönemin insanlarında. Kim bozdu bu sevgiyi bilemiyorum.
Akın Bey, babanız olmazı olduruşuyla hayranlık uyandırıcı bir kişi. O zaman 'genç Cumhuriyet'e kanat gerenler' onlardı. Öğrencilerine de kol kanat geriyorlardı elbet.
Asortik, benim babam da Arifiye Köy Enstitüsü mezunu. Senelerce İstanbul Kadıköy'de yıllık toplantıları oldu. Hala devam ettiklerini sanıyorum ama babam gidemiyor. Okul dostluklarını hep sürdürdükleri gibi, çocuklarına da aşılıyorlar.
Sevgili Şefika; Toplantıları bilmiyorum ama dernek onları bir araya getirmeye çalışıyor. Dernek yönetiminde köy enstitülülerin çocukları var. Sanırım aralarında bir de Arifiyeli keman çalan bir enstitülü var. 82 yaşında.Geçen akşam hiç yerine oturmadı. Enerjisine ve çoşkusuna hayran kaldık.
Yorum Gönder