Beşikdüzü Köy Enstitüsü Müzik Öğretmenliğine atanan Mehmet Ali Kamacıoğlu hemen sınıflarda öğrencilerle tanışmaya girişir. Kız-erkek karışık olması çok daha elverişlidir. İşe keman çalmakla başlar. Öğrencilere keman çalmayı öğrenmek isteyip istemediklerini sorar. Yanıtlar olumlu, ilgi büyüktür. Kamacıoğlu buna çok sevinir.Öğrenmeye can atan bir öğrenci grubu bulmuştur.
Geriye yer ve en önemlisi çalgı sorunu kalmıştır. Çalgıları sağlayıncaya dek müzik eğitiminin temeli olarak insan sesini kullanacaktır. Sınıflardan sesi güzel kulağı müziğe uygun 40 dolayında kız-erkek öğrenci seçer. Koro çalışmalarına başlayacaktır, ancak çalışacak yer bulamazlar.
Hemen okul binasının bahçesine bitişik ilkokul binası dikkatini çeker. Burada gündüzleri ilkokul öğrencileri eğitim yapıyor, ancak saat 15.00’den sonra okul kapatılıp gidiliyor. İlkokul başöğretmeni Hasip Ataman müziğe meraklı bir kişidir, çocuklara toplu olarak şarkılar, marşlar söyletmektedir. Mehmet Ali Kamacıoğlu Hasip Ataman’la görüşür. "Paydostan sonra okulun bir iki dersliğini kullanmak istiyorum" der. Hasip Ataman, "Olur. Ancak biz okulu temizleyip sıraları düzeltip çıkıyor, ertesi günü öğretime hazır olarak bırakıyoruz. Siz de aynı biçimde bırakırsanız sorun yok” yanıtını verir.
Kamacıoğlu anılarına şöyle devam ediyor:
"Enstitüye geldiğimin üçüncü günü akşam paydosunda seçtiğim öğrencilerle koro çalışmalarına başladık. Bir hafta sonra bir akşam müdürümüz Osman Ülkümen’i koromuzu dinlemeye çağırdım. Tek, iki, üç sesli “solfej” notalarla seslendirme çalışmalarımızı dinleyince sevinçten ne yapacağını bilemedi, kendisi de bize katıldığı gibi, bundan sonraki çalışmalara geleceğini söyledi. Olanak buldukça da geldi.
Koro çalışmalarını böyle başlattıktan sonra sıra çalgıyla çalışmalara gelmişti. O sırada Hidayet Sayın öğretmenin aldırdığı 20 kadar mandolin depolarda duruyordu. Üç öğrenci de pratik olarak alaturka keman çalıyordu. Bunlar Lütfü Baykan, Mehmet Erkan ve Osman Işık’tı.
Lütfü Baykan ayni zamanda kemençe de çalıyordu. Kemençe çalan öğrenciler daha çoktu. Artık bu koşullar içinde işi başarmaya karar vermiştim. Keman çalanları metoda başlattım. Mandolinleri derslerde kullanıyorduk.
Koro çalışmalarına hız verdik. Solfej ve iki sesli çalışmalar yanında İstiklal Marşı’nın düzgün söylenmesine, öbür marşlarla şarkıların öğrenilmesine çaba gösterdik.
Müzik Öğretmeni Mehmet Ali Kamacıoğlu iki öğrencisiyle.
İdareye başvuruyor, keman, nota, müzik malzemesi alınmasını istiyordum. Ancak olur deyip geçiştiriyorlardı. Önümüzde yılbaşı vardı. Müsamereye hazırlanıyorduk. Öğretmen arkadaşların bazılarında keman vardı, onları da kullanarak çalışmalarımızı sürdürdük. Öğretmen ve öğrencilerin katıldığı 9 kişilik bir keman orkestrası kurmayı başardık.
Yılbaşı gecesi için okulun yemekhanesinde, merdivenin altında sıraları birleştirerek meydana getirdiğimiz sahnede müsamere hazırlıklarını bitirdik. Yılbaşı gecesi orkestra eşliğinde söylediğimiz İstiklal marşı, diğer marşlar, şarkılar,temsil ettiğimiz piyes, tüm müsameremiz dakikalarca alkışlandı. Tebrik teşekkür yağmuruna tutulduk.
Konuklar arasında kaymakamla ilçenin ileri gelenleri de vardı. Bu başarının büyük heyecan yaratması beni umutlandırmıştı.
Artık ne istersem alınacağı sözü veriliyordu. Gerçekten Samsun’a eşya ve malzeme almaya giden büyük motorumuz döndüğünde bir tane Fransız piyanosu, bir viyolonsel, bir alto, üç keman, bir akordeon getirmiş, bizi çok sevindirmişti. Piyano çok eskiydi, önce onarıma sonra da akorda gereksinim vardı.
Onarımı öğrencilerle birlikte yaptık, demirci atölyesinde yaptırdığımız akort anahtarı ile akordunu yaparak çalar hale getirdik.
Kamacıoğlu iki öğrencisinin arasında.
1944 yılı Nisan’ında enstitüden birkaç arkadaşla birlikte askere alındık. 45 gün sonra terhis edildiğimizde tatil iznimi kullanmak için eşimin, çocuklarımın olduğu İstanbul’a geldim.
Beşikdüzü’ne dönmeden İstanbul’dan keman, müzik malzemesi almak istiyordum.
Durumu Müdür Ülkümen’e yazdım.
Terhis edildiğimiz gün mayısın ortasıydı. O zaman mali yılbaşı 1 Haziran’dı. Kurumlarda ödeneklerin tümü tükenmiş oluyordu. Müdür Ülkümen bu durumu anlatan mektubunda olanaksızlıktan yakınıyordu. Sonuç olarak para yoktu.
Aklıma başka bir çare gelmişti.
Okula yiyecek, erzak vs. sağlayan yerel müteahhitler vardı. Onlardan bir miktar para alarak onların hesabına müzik malzemesi almak, daha sonra enstitüye satmak olmaz mıydı?
Bu düşüncemi Ülkümen’e yazdım. Buluşuma çok sevinmişti.
Müteahhit Mustafa Baykan, öğrencim Lütfü Baykan’ın amcasıydı. Beşikdüzülü olup, İstanbul'da ticaretle uğraşıyordu. Okula okul çalışmalarına yakın ilgisi, yardımlarıyla hepimizin sevgisini, saygısını kazanmıştı. Osman Dilek’ in ağabeyi Mustafa Dilek aracılığıyla bana 1500 TL, okul kooperatifi eliyle de 250 TL para çıkardılar. Dünyalar benim olmuştu.
Anılar devam edecek
17 yorum:
Devamını heyecanla bekliyorum.
Sevgili Pecete; İlginiz için teşekkür ederim.
6 günlük bir yazı. Birkaç gün ara ile yayımlıyorum ki dostlarımız hepsini okuyabilsin.
Bugün 2 yazıyı birden okudum. Babanızın gayretleri, o çocukların heyecanı gözlerimi doldurdu. Nerden nerelere gelmişiz, getirilmişiz. Yazınızın devamını sabırsızlıkla bekliyorum.
Sevgili cenebaz; Anılar Cumhuriyet çoşkusunun açık bir ifadesi. Yaptıkları işten hep gurur duydular. Geldiğimiz noktayı hiç sormayın.
Cok guzel.. Merakla digerlerini de bekliyorum.
S.
Biraz sabir, biraz ozveri. Taa 67 yil onceki bu aydinlik bizlere ulasiyor. Isik her zaman karanliktan ustundur. Umidimizi kaybetmemeliyiz. Anilarin devamini ben de heyecanla bekliyorum.
Sevgili Sanem; 4 yazı daha var. Sanırım anılar 17 nisan’da bitecek.
Sevgili Yeşilerik; Size katılıyorum. Cumhuriyet o günkü heyecanı tekrar yaşanıyor. 14 Nisan’daki miting bunu gösterecek. Bence de uyuma dönemi bitti.Cumhuriyet ışığı sozsuza dek yaşayacak.
Sevgili Punto Amca;
Lütfederseniz minik bir oyuna sizi de davet ediyorum, sevgiler
Sevgili Mahzun Prenses; Oyuna davet ettiğin için teşekkür ederim. Yemek tarifleri konusunda beni pas geçerseniz sorulara cevap veririm ama şu enstitü anılarını bitirdikten sonra olsun. Araya girmeden anıları bitireyim.Söz.
Punto Amca ne kadar güzel bir anı ve fazlasıyla fotograf yazılarına eşlik etmiş, ne güzel.
Sene 1945... gerçekten ilginç.
Daha da dört bölüm daha var demişsin. Merakla bkliyorum.
Sevgili Tulosh; Evet 4 bölüm daha var. Fotoğraflar tabii hatıra fotoğrafları. Birbirine benziyor ama o dönemin yüzlerini görmek açısından ilginç gelmişti bana.
Kıyafetler ne kadar farklı değil mi? Marka derdinden uzak ama o zamanın modası! İnsanların yüzlerindeki ifadelerden gayretleri, çalışkanlıkları belli oluyor. Yoktan var etmişler. Zorlukları gayretleri ile yenmişler. Babanız ailesinden uzaklarda, ülkesi için için didinip uğraşmış. Sizler de onu ne kadar özlemişsinizdir kim bilir?
Sevgili Dilek; Hep diyorum, Cumhuriyet kolay kurulmadı. Bugün geldiğimiz noktaya bakınca ne büyük bir projenin yok edildiğini daha iyi görüyoruz ne yazık ki.
Aileden uzaklarda oldugunu bilmiyordum.
Takdir ettigim bir baska konu da imkansizliklarda care yaratabilecek bir karaktere sahip olmasi.
Olmuyor, yerine ne yapabilirim deyip olasiliklari degerlendirmis ve basarili da olmus..
Bu örnek alinmasi gereken baska bir unsur.
Evet Sevgili B5; Kafasına koyduğunu yapardı.Buna bir de Cumhuriyet çoşkusu eklenince istediklerini yapmış. Ama nereye kadar...
bugün din üzerinden politika yapanlar yarın yok olacaklar ve herşeyin hesabını tek tek verecekler,siz hiç merak etmeyin...utanıyorum ki biz gençler çok tembeliz kuşak olarak ne yazıkki acı gerçek bu...gerçekten yokluklar içinde savaşmışlar bizim dedelerimiz,benim dedemde köy enstütisi çıkışlı kendisi hep anlatırdı,bu yazıyı okuyunca allah rahmet eylesin o geldi şimdi aklıma,gerçekten duygulandım...sonuç olarak cumhuriyetimize sahip çıkmalıyız bu ülkemize,davamıza dört elle sarılmalıyız çünkü meydan kötülere kalmasın,dahada güzelim ülkemizi kirletmesinler yeter artık....sevgiyle kalın,teşekkürler anılarınız dünyayla paylaştığınız için....denizaşığı,antalyadan...hpşçakalın...
Yorum Gönder