15 Nisan 2008

Ölüdeniz’in iki ayrı hikayesi!...

Fethiye’ye 25 yıl önce gitmiştik. İki aile ile birlikte. Hatırladığım kentin bir tepenin eteklerinde kurulduğu idi. Sonra Ölüdeniz’e inmiş, Osman Çavuş’un küçük evlerinde kalmıştık. Biraz da Fethiye ve Ölüdeniz ne kadar değişmiş merakı vardı içimde.Fethiye’ye girdiğimizde ilk dikkatimizi çeken, geniş bir bulvar ve iki üç katı geçmeyen bahçeli evler oldu. Kent ovaya doğru yayılmış ve yayılmağa devam ediyor. İnşaatlar dikkat çekici. Yeni sitelerin yapımı tüm hızıyla devam ediyor. Bu demektir ki kent göç alma konusunda hızlı bir gelişim içinde. Sokaklarda yerli halk ile karşılaşıyoruz. Zira sezon açılmamış, yerli ve yabancı turistler gelmemiş. Bir de yerli İngilizler var tabii.
Çalış Plajı’nda aktivitelerin yapıldığı yerde “Yörük çadırı”. Bizim gittiğimiz gün bomboştu.
Çalış plajından bir görüntü. Yazın buralarının cıvıl cıvıl olduğu kesin.

Ölüdeniz’e iniş. 25 yıl önce tek tük ev varken şimdi silme ev ve butik otel dolmuş.
Kalacağımız yere yerleştikten sonra önce Çalış Plajı’na uzanıyoruz. Çalış kumsalı bize Kumburgaz’ı hatırlatıyor. Sadece Kumburgaz’ın biçimsiz büyük blokları yok buralarda. Bahçeli evler bir plan dahilinde sıralanmış. Tüm sokaklar numaralı. Cadde isimleri var ama sokak isimleri yok. Hayal ettiğim bol çiçekli evleri göremiyorum. Belki benim gözüme ilişmiyor. Bu gidişle Berceste ’ye "senin için çiçek fotoğrafı çekerim" sözünü yerine getiremeyeceğiz.Çalış Plajı da sezonu bekliyor. Cumartesi Pazar günleri özellikle yerli İngilizlerin aktiviteleri ilgi çekiyormuş.

Ölüdeniz’in koy kısmının görünüşü. Osman Çavuş’un küçük evleri hâlâ duruyor. Yamaçtaki Meri motel de yenilenmiş şekliyle orada.Ölüdeniz’de denize girenlerin çok olacağını ummuştuk ama hava soğuktu. Sadece iki çocuk bu mevsimde denizin tadını çıkarıyordu.Bomboş sahilde yürüyen bir baba ve çocukları. Baharın tadını çıkarıyorlar.
Çalışta Karadeniz pidesi-her yere girmiş bizim pideler- yedikten sonra Ölüdeniz’e doğru yola çıkıyoruz. 25 yıl önce geçtiğimiz yerleri hatırlamak çok zor. Yolun iki tarafında da evler karşılıyor bizi. Tabii yeni yapılan inşaatlar da. Ölüdeniz’e bir yamaçtan inilirdi. Yine o yamaçtan iniyoruz ama bu kez yüzlerce evin yanından. Neredeyse hiç boş alan kalmamış. Portakal tarlaları yerini evlere bırakmış. Ölüdeniz, sezon açılmadığı için ölü gibi. Sahilde oturmuş bira içen yerli turistlerden başka kimseyi göremiyoruz. Bir de yamaç paraşütü yapanları. Bizim gittiğimiz zaman onların plaja inme zamanlarına denk geldiği için. Ölüdeniz sahilinde hem güneşlenen hem de genellikle bira içen turistler. Bunların Fethiye’ye yerleşmiş İngilizler olup olmadığını soramadık tabii.
Bizim Ölüdeniz plajında gezindiğimiz sırada Babadağ’dan uçan yamaç paraşütçülerinin inişi vardı. Profesyoneller sizi araba ile bir saat süren bir yolculukla Babadağ’a çıkarıyor, paraşütle 30-40 dakika havada süzüldükten sonra plaja indiriyorlar.
Ölüdeniz’in koy kısmında yakaladığımız ilginç bir görüntü. Bir nişan ya da düğün var kıyıda. Bu tip törenleri, yabancı ülke sahillerinde görmek normal; ama bu adetin bize de geldiğini görmek ilginç geldi bize.
Ölüdeniz’le ilgili iki ayrı hikaye:
Açıkdenizden Belcekız kıyılarına bakıldığında Ölüdeniz'i görmek mümkün değildir. Ölüdeniz'e kıyıya iyice yaklaşıldığında 90 derecelik bir açı yapan kısa kanaldan girilir.
Fırtınalı bir gün. Bir baba oğulun teknesi Yediburunlar önlerinde fırtınaya yakalanıyor. Azgın dalgalar neredeyse tekneyi batıracak. Oğul Belcekız isimli bir kıza sevdalıymış. Yörede yaşayan kızı görmek için oğul sık sık buralara gelirmiş. Yöreyi de bilirmiş. Babasına “ kayalıkların ardında bir koy var. Kayalıklara yaklaşalım” demiş. Babası inanmamış. Kayalıklara yaklaşırlarsa teknenin parçalanacağını ve öleceklerini iddia etmiş. Baba oğul arasındaki itiş kakış sırasında baba kayalıklara gittiklerini sanıp oğlunu kürek darbesi ile denize düşürmüş, kayalara çarpıp ölmesine neden olmuş. Baba biraz sonra denizin döndüğünü ve koya dönüştüğünü görmüş. Tekneyi koya sokmuş. Kendi kurtulmuş ama oğlunun ölümüne günlerce yas tutmuş. Denize ağlamış. Belcekız da sevgilisinin öldüğünü duyunca kendini denize atmış. O günden sonra, Oğulun öldüğü yere Ölüdeniz, kızın öldüğü yere de Belcekız denmiş.
İkinci hikaye daha mantıklı:
Bir deniz savaşında yenik düşen Likya Kralı, yaralılarını, yaşlı, çocuk, kadın, erkek ve gençlerini yelkenli gemisine doldurur. Gemi Belceğiz açıklarında şiddetli fırtınaya yakalanır. Sığınacak bir yer ararken kralın oğlu, geminin yönünü Belceğiz kıyılarına çevirtir. Çünkü doğal bir koy olan Ölüdeniz'den haberdardır. Ancak kıyıya yaklaştıkça sığınacak bir liman göremeyen Kral, kavminin son kalanlarını da felakete götüren bu emri kim verdiyse kellesinin uçurulması ister. Emir yerine getirilir. Ancak bu arada yelkenli gemi kıyıya yaklaşmış ve kanala girilmek üzeredir. Ölüdeniz bütün sakinliği ile onları beklemektedir. Kral ve kavminin son kalanları ve onları taşıyan gemi kurtulur ama kralın oğlu ölmüştür. Bu nedenle o zamandan bu güne bu limana Ölüdeniz denilmektedir.

16 yorum:

Esra dedi ki...

benim bildigim de cok sakin oldugu, hic dalga olmadigi icin oludeniz dendigi idi. Hikayeler cok ilgincmis. Tesekkurler. :-)

Punto dedi ki...

Ben de böyle içinde aşk olan bir hikayesi olduğunu bilmiyordum Sevgili Esra. biraz araştırınca karşıma bir değil iki ayrı hikaye çıktı. İkisinin ortak noktası bir oğulun ölmesi.

Muharrem Kaptan dedi ki...

akın abi bende yetmişli yıllarda Ölüdeniz e gittiğimde yöre halkından birinci hikayeyi dinlemiştim. Sadece balıkçı ve oğlu vardı.O hikayede Belcekız yoktu. Demekki hikayeler kişilere ve zamana göre azda olsa değişime uğruyor ama yinede çok güzel hikayeler.Emeğine gönlüne sağlık.

Punto dedi ki...

Hikayenin Belcekızlı olanı daha inandırıcı Sevgili Muharrem.

Asortik Krep dedi ki...

Sizin kaleminizden ve karelerinizden bu diyarlar bir başka durmuş Punto Amca :))

Punto dedi ki...

Yaşadığınız yerler gerçekten çok güzel yerler Sevgili Asortik Krep. Kıymetini bilmelisiniz.

Adsız dedi ki...

Hikaye benim cocuklugumdan beri dinledigim hikayelerdendir. Adim belce. Adimi babam koymus. Kucukken bu belcekiz plajina gitmis. Sari sacli
Adi belce olan biriyle tanismis. Ilerde bir kizim olsun. Oda sari sacli mavi gozlu olsun adini belce koysam demis. Dilegide gerceklesmis.Buarada çok guzel yazmissiniz bravo :-)

Punto dedi ki...

Sevgili Belce, yazıyı okuduğunuz için teşekkür ederim. Hoş bir tesadüfle çok güzel bir isminiz olmuş. Ne mutlu size.

Adsız dedi ki...

bende çok sakin hiç dalga olmamasından dolayı ölü deniz dendiğini biliyorum ayrıca fethiyeliyim hiç bçyle bi hikaye anlatan olmadı şimdiye kafdar.

Punto dedi ki...

Sevgili Adsız; hikayelerdeki fırtına, koyun dışında dalgalar yaptığı, gemilerin de koya sığındığı şeklinde zaten.

Adsız dedi ki...

gerçekten çok güzel anlatmışsın.ben bu yaz ölüdenizde yaptım tatilimi gerçekten aşık olunacak biryer likyalılarda ışık ve güneş diyarı denilirmiş ölüdeniz için, gerçekten çok yerinde olmuş..en keyif aldığım noktada yamaç paraşutu diyebilrim herkese hayatta bir kerede olsa ölüdenize gelip paraşut yapması tavsiye edilir :))

Punto dedi ki...

Sevgili Adsız; Ölüdeniz gerçekten muhteşem bir yer. Umarım binaların sayısı böyle kalır, yamaçlara doğru genişlemez.

şevval dedi ki...

gerçekten harika biryer ölüdeniz.geçen sene tatilimizi orada geçirdik. hakan koral adında focus paraşüt şirketinde çalışan rehber arkadaşın sayasinde yamaç paraşütü yapma şansı bulduk.onada buradan teşekkür etmek istiyorum.herkese tavsiye dederim.süper birşey.. tüm emeğinize teşekkürler. şevval{istanbul]

Punto dedi ki...

Gerçekten harika bir yer Sevgili Şevval. Umarım böyle kalır, betonlaşmaya daha fazla izin vermezler.

Adsız dedi ki...

bende fethiyeliyim bu hikayeyi çok dutmuştum. insan gerçekten etkileniyor...

Adsız dedi ki...

Eylül 2024 de gittim. Aklıma şu soru geldi. 30 yil once buralar nasılmış diye. 16 yil öncenin fotolarını gördüm. Güzel bir an