

Hikayemize başlamadan önce alttaki haberleri sizlerle paylaşmak istedim. 33 yıl önceki iki haber:
Tarih 26 Şubat 1974:
Şekere yüzde 25, akaryakıta yüzde 65-79, çimentoya yüzde 52, Sümerbank ürünlerine yüzde 20-70, sıvı gaza yüzde 16, gazete kağıdına yüzde 36.5 zam yapıldı. Zamdan sonra İstanbul'da süper benzinin litresi 200'den 336 kuruşa, normal benzinin litresi 153 kuruştan 270 kuruşa çıktı.
Tarih 28 Şubat 1974:
Akaryakıta yapılan zamdan sonra birçok ilde taşıma ücretleri artırıldı. İstanbul'da taksi ve dolmuş ücretlerine ortalama yüzde 50 oranında zam yapıldı. Taksilerin saatleri 3 liradan açılacak, kilometre ücreti olarak 130 kuruş alınacak.
Şimdi gelelim hikâyemize.
İKİ FARKLI HEYECAN
1 Mart 1974 sabahı iki farklı evde iki farklı heyecan vardı. Birinci evdeki heyecan herşeye gelen zamlarla ilgili idi. Esmer zayıf genç kız bir doğumevinde hemşire olarak çalışıyordu. Maaşına ocakta yapılan zam, Ecevit hükümetinin her şeye yaptığı fiyat artışlarıyla silinip gitmişti.
Erkenden kalktı, uyku tutmamıştı. Doğumevinin yolunu tuttu.
Aynı saatlerde bir başka evde genç bir kadının doğum sancıları tutmuştu. Karnı çok şişti, doktoru şişkinliği suya bağlamıştı. Bazen hamileliklerde olurmuş, karın çok şişermiş. Eşine “hadi” dedi, “sancılar artıyor”. Hazırlandılar, doğumevinin yolunu tuttular.
Hastane odasında saat ilerlemiyordu bir türlü. Hamile bayanı doğumhaneye aldılar. Aldılar ama doğum başlamamış diye tekrar odaya çıkardılar.
Heyecanlı bir bekleyiş başladı. Neden doğum olmuyordu. Sancılar neden kesilmişti? O sırada bir hemşire girdi odaya. Esmer zayıf bir hemşire. “Bir de ben muayene edeyim neler oluyor” diyerek. Boynuna astığı dinleme aletini bayanın göbeğinde gezdirdi. “Hay Allah” dedi. Bir daha gezdirdi. Doğruldu ve bayanın eşine döndü, umutsuz bir sesle konuştu; “Hapı yuttun ağabey” .
Bayanın eşi, bir anda tüm kötü olasılıkları aklına getirdi, yüzü kireç gibi oldu. “Ne oldu?” diye sordu hemşireye korka korka. “Ağabey, iki kalp atışı duyuyorum. İkiz bebek geliyor. Hükümetin yaptığını biliyorsunuz. Her şeye zam. Her şeye zam. Bu iki bebekle Allah kolaylık versin sana bundan sonra” dedi. Bir anda sessizlik oldu. Farklı bir heyecan rüzgarı esmişti odada. Demek ikiz şişkinliğiydi büyük karın. Doktoru su şişkinliği deyip durmuştu. Ailede ikizler olduğu halde bu olasılık hep kulak arkası edilmişti.
Hemşire bir koşu doktora haber verdi, bayanı hemen doğum odasına aldılar, röntgen çekildi. İkizlerin duruşlarını belirlediler. İki bebekte dönmüş, doğum durumuna geçmiş. Birbirlerine yol veremedikleri için de tabii doğum gerçekleşmemiş bir türlü.
BAŞKA VAR MI?
Koridorları arşınlayan eş, doğumhaneden çıkan hastabakıcının ona doğru gelmesiyle kalbi hızla atmaya başladı. “Bayım bir oğlunuz oldu” sözlerini işitince endişeli heyecanı tatlı bir heyecana dönüştü, eş hemen bahşişi sıkıştırdı adamın eline. 5 dakika geçmişti ki, aynı hastabakıcı tekrar göründü, “bayım bir oğlunuz oldu” dedi yeniden. Eşin “Biraz önce söylemiştin ya” cevabına” Hayır bayım. Bu ikincisi” deyiverdi. Eşin “daha var mı?” dediğini duydu çevredekiler sadece.
Evet!. Bizim ikizler böyle dünyaya geldi dostlar. Esmer zayıf bir hemşirenin endişesine o zor şartlarda bir şekilde büyütmüştük ikizlerimizi. Lüks yaşantımız olmamıştı ama iki pırıl pırıl genç yetiştirmiştik. Bizim en büyük servetimiz de onlardı.
Ailemiz için unutulmaz bir gündü o 1 Mart. 33 yıl sonra bu unutulmaz günü sizlerle paylaşmak istedim.