Bu yazımla sizi çok eskilere, öğrencilik yıllarıma götürmek istiyorum. Geçenlerde grup halinde arkadaşlarla öteden beriden konuşurken söz dolaştı durdu öğrencilik yıllarına geldi. Ben de üniversite yıllarımı zor geçirenlerden biriyim. 1969 hukuk mezunu olduğumu bilirseniz 1968 olaylarını üniversitede geçirdiğimi hemen anlarsınız.
Şimdi oturup 1968 olaylarından bahsetmek istemiyorum. O yılları anlatan sahiplenen çok.
Türkiye biliyorsunuz Danimarka’da yayın yapan ve yasa dışı bir örgütün sözcülüğüne soyunan bir televizyonu susturamadı. Nota mota fayda etmedi. Danimarka kılını bile kıpırdatmadı.
Bizim üniversite yıllarımızda yasadışı örgütlerin televizyonları yoktu ama sanırım Bulgaristan’dan yayın yapan Türkiye Komünist Partisi’nin yayın organı bir radyo vardı. Türkiye’den de dinlenen bu radyo sürekli komünizm propagandası yapıyor, işçileri devlete karşı kışkırtıyordu. Diyeceksiniz ki şimdi eee ne olmuş. Neden hatırladın tüm bunları. Evet. Neden hatırladım. Sabrederseniz anlatacağım.
Mahmut Belik hocamız
Devletler Hukuku dersindeyiz. Anfi tümüyle dolu. Hocamız Mahmut Belik. Kitap mitap tanımıyor. “Anlattıklarımdan soracağım” diyor ve tüm öğrenciler harıl harıl not tutuyoruz. Tutuyoruz ama ne tutma. Mahmut hoca hiçbir cümlesini tamamlamıyor. Her cümlesini yarım kesiyor. Karadeniz türküleri gibi. Yarım yamalak not alıyoruz akşam tekrar kitaptan bakarak notu düzgün hale getiriyoruz.
Ne demiştik. Anfi tıklım tıklım. Bilenler bilir. Hukuk Fakültesi’nin anfileri iki kat arasındadır. Yani zeminden girerseniz anfiye alt kapıdan girersiniz. Bir kat çıkıp üst kattan girerseniz anfinin üst kapısından girersiniz. Yani iki kapısı vardır. Biri zemin kattan. Diğeri üst kattan.. Genellikle derse geç kalanlar üst kattan usulca süzülürler sınıfa. Gerçi üniversite çalışanları özellikle üst kat kapısını yağlamazlar. Kapı gıcırtttt diye açılır, hepimizin dikkati dağılır ya o da başka.
Kural var, yaptırım gücü yok
Anfinin dolu olduğu Mahmut Belik derslerinden birindeyiz. Pür dikkat not tutuyoruz. Mahmut Hoca devletler arası hukuktaki kuralları anlatıyor. Bu kuralların çok ta geçerli olmadığını vurgulamak için “radyo” örneğini veriyor ve cümlesini şöyle bağlamaya çalışıyor. “Arkadaşlar. Biliyorsunuz Bulgaristan’dan yayın yapan bir radyo var. Türkiye’deki işçileri kışkırtmaya çalışıyor. Radyo yayınlandığı ülke açısından yasal bir radyo. Devletimizin ise eli kolu bağlı. Bu radyo her gün zararlı yayın yapıyor ama biz buna karşı devlet olarak bir şey yapamıyoruz”.
Tam cümle bitmek üzereyken anfinin üst kapısı gıcırttttt diye açıldı. Bir kafa göründü ve “Kel Mahmuttttt. Kel Mahmutttt” diye bağırdı. Sınıf bir anda şoke oldu. Gülmemek için kendimizi zor tutuyoruz. Dikkatle hocaya bakıyoruz.
Mahmut hoca şöyle bir baktı bizlere” İşte arkadaşlar” dedi. “Aynen o radyonun yaptığı yayın gibi bir yayın. Şimdi ben ne yapabilirim bu arkadaşa. Evet ne yapabilirim. Hiçbir şey değil mi. İşte uluslararası anlaşmalar da böyle bir şey. Kural var, imza var ama yaptırım gücü yok”.
Sessizliği bir alkış tufanı bozdu. Ayağa kalkıp Mahmut Hoca’yı dakikalarca alkışladık.
5 yorum:
Canlı olayı kendi örneğine ne güzel uyarlamış Mahmut Hoca. Çok da yerinde bir örnek olmuş. Maalesef yaptırım gücümüz yok:( Türkiye'nin hali Mahmut Hoca'nın haline benziyor. Umarın hükümetimizde gösterdiği başarılar ile Mahmut Hoca gibi kendini alkışlatır vatandaşlarına..
Mahmut hoca cümlesini bitirmeden başka bir cümleye geçerdi Sevgili Pınar. Hatiplik tarafı yoktu ama kıvrak zekası ile kendisini sevdirmişti. İktidar da hatip çok da kıvrak zekalılar mı onu bilemiyorum.
Cok sevdim ben bu hikayeyi, guzel bir ani ile cok mesajlar veriyor anlayana!
İnsanın aklına gelirmiydi yıllar önce geçen ve bir iki dakika süren bir olayın her dönem için mesaj verebileceğini. Tekrar teşekkür ediyorum sana Dilek. Bu paslanmış anıları sanal alemde paylaşma imkanı bulmamı sağladığın için.
Aman Akin amca ben ne yaptim ki, cevher sizin icinizde. O anilar gun gun cikacak boyle ortaya, bizlere de isik tutacaklar.
Yorum Gönder