25 Şubat 2007

Telgrafın tellerine kuşlar konmuyor

Bizim yaşımızdakiler iyi hatırlarlar. Radyolarda sıkça çalan bir türkü vardı. Sanırım yeni nesil de biliyor bu türküyü. "Telgrafın telleri" türküsünü;

Telgrafın tellerine kuşlar mı konar
İnsan sevdiğine canım böyle mi yanar
Yanıma gel yanıma, otur yanı başıma
Bu gençlikte neler geldi garip başıma

Telgrafın tellerini arşınlamalı
Yar üstüne yar seveni kurşunlamalı
Yanıma gel yanıma,otur hele yanıma
Şu gençlikte neler geldi garip başıma

Kapınızın tokmağını birisi üst üste vuruyor, ya da zilinizi çalıyor. Kim o diye bağırıyorsunuz ? Kapıdan bir ses geliyor: “Postacı”. Yüreğiniz küt küt atıyor. Acaba ne haber getirdi diye. Gurbetteki nişanlınızdan, eşinizden, kızınızdan, oğlunuzdan ya da bir yakınınızdan bir haber mi var diye heyecanla kapıyı açıyorsunuz.
Postacı güleç yüzü ile size ya bir zarf ya da bir kağıt uzatıyor. Zarf mektuptur ama kağıt. Kağıt daha önemlidir zira onun adı telgraftır.
Telgrafı açarken önce bir kaygı, heyecan, korku yaşarsınız. İnsanın aklına önce kötü şeyler gelir. Eller titrer, dizlerinizin bağı çözülür, kalp atışlarınız hızlanır açarken. Sonra okursunuz telgrafı. Telgraf ya ELT yazılmıştır ya da acele veya yıldırım. En çabuk gideni tabii ki yıldırım telgraf.
Biliyorsunuz İstiklâl Savaşı'nın sembolü telgrafçılardır. İngilizler İstanbul'u işgal edince, Anadolu'daki direnişçilerle İstanbul arasında haberleşmeyi kesmek için ilk telgrafhaneyi bastılar. Postacıları, telgrafçıları şehit ettiler. Şehit telgrafçı son nefesinde, Mors Alfabesi'nin tık-tıklarıyla geçer haberi Ankara'ya. "İngilizler İstanbul'da stop. İstanbul işgal altında stop. Payitaht düştü stop. Telgrafhaneyi bastılar stop. Telgrafçıları kurşunluyorlar. Vuruldum, ölüyo..."

TELGRAF EN HIZLI İLETİŞİM ARACIYDI

Telgraf, iki merkez arasında, kararlaştırılmış işaretlerin yardımıyla yazılı haberlerin veya belgelerin iletimini sağlayan bir iletişim düzeniydi.
1830 yılında Amerikalı Joseph Henry (1797-1878), elektrik akımını teller vasıtasıyla uzaklara taşıyıp, oradaki bir zili bir çalıştırdı. Zil bir elektromıknatısa bağlıydı. Bu elektrikli telgrafın doğuşuydu.
1835 yılında Morse ilk elektromıknatıslı telgrafını yaptı. O telgrafta bulunan elektromıknatısa başlı bir kalem vardı. Bu kalem kağıt bir şerit üzerine elektro mıknatıstan aldığı hareketle zig zag çizgiler çiziyordu. Bu sistem pek başarılı değildi.
Daha sonra Mors ve yardımcısı bunu geliştirdiler. Nokta ve çizgilerden oluşan bir
kodlama sistemi ortaya çıkardılar. Bu kodlama sistemi, daha sonra tüm dünyada kabul gören Mors alfabesiydi.
Elektrikli telgraflar, bir verici, bir alıcı ve ikisi arasına çekilmiş elektrik hattından meydana gelir. Vericiye maniple denir. maniple, telgraf şebekesindeki elektrik akımını açıp kapayan anahtarlardır. Manipleye basınca devre tamamlanır ve telgraf şebekesinden akım geçer.
Karşı tarafta ise alıcılar vardır. Alıcılar, elektro mıknatıs bobinlerden yapılmışlardır. Elektro mıknatısın karşısında ileri geri hareket edebilen madeni bir çubuk vardır. Bu çubuk elektro mıknatıstan akım geçtiği zaman hareket eder. Çubuğun ucundaki mürekkepli bir kalem kağıt şerit üzerine nokta . ve çizgi – şeklinde şekiller çizer.

Telgrafların da, telgrafçıların da yeri yok artık hayatımızda. Postacı zili çalıyor ama ya banka hesap bildirim zarfını, ya da icra kağıdını getiriyor.
Şimdi e- telgraf dönemi başladı. Sahi bu hizmetten haberiniz var mıydı? İşe yarıyor mu?

11 yorum:

Sanem dedi ki...

E-telgraf hizmetini yeni duydum ve pttnin web sayfasina bile girmisligimin olmadigini simdi dusundum. En son telgrafi ise univ. yillarinda cekmistim, telefonla siparis vermistim, cep telefonlari ise yeni cikmisti..

Punto dedi ki...

PTT çağ atlamış ama hizmetini sanırım duyuramamış Sevgili Sanem. Ben de telgraf konusunda bilgi ararken ulaştım bu sayfaya. Kim kullanır bilemiyorum. yediden yetmişe herkeste cep telefonu varken.

Tijen dedi ki...

En son telgrafı bir düğün için çekmiştim. Galiba kardeşim rica etmişti göndermemi ve telefon etmiştim diye hatırlıyorum. Galiba öyleydi. Onlar da faturaya eklemişti.
*
Benim aldığım en güzel telgraf ise lise birinci sınıfta, ailemden herkesin doğumgünümü unuttuğu ve her şeyin ters gittiği ve benim ağlayarak yatağa kapandığım bir saatte kapıda beliren postacının getirdiği (akşamdı, hava kararmıştı, o saatte ne işi vardı?) telgraftı. Basketbol gruplarında tanıştığım İzmirli bir arkadaşım unutmamış ve kutlama telgrafı çekmişti. Doğumgünümü hatırlayan tek kişiydi o ve postacı ertesi günü beklememiş, getirmişti. Gel de sevme şimdi telgrafı!
Tijen

Punto dedi ki...

Sevgili Tijen;
Telgrafla tanışanların mutlaka bir anısı vardır. Sizin anınız da çok güzel. Haklısın. Teknoloji o telgrafları ve o fedakâr postacıları sildi süpürdü.

MorKoyun dedi ki...

benim haberim yoktu bu hizmetten, ise yarayip yaramadigini ben de merak ettim:)ilk deneme icin uygun zamani bekliyorum:)

B5 dedi ki...

Hic telgraf cekmedim. Mektup yazmayi sevsem de hic firsatim olmadi böyle haber iletmeye..

Mors alfabesini ise kücükken sifreli bir dilim olsun, kimse anlamasin diye bir ara ezberlemeye calistigimi hatirliyorum (hos, kendime sifreli alfabe de yapmistim)... Sanirim herkesin cocuklugunda böyle kendi kendine esrarengiz, gizli oyunlari vardir.

Son aldigimi(iz) telgraflar ise dügünümüzdeki yasi hayli ileri cok tatli teyzelerimizden oldu. Ayni gelenek Italya´yada da var, ya da vardi.
Baska telgraf gönderecek kimsemiz oldugunu ise sanmiyorum.
Heyecanini yasamak güzel haber oldugu sürece bambaska olurdu.

Punto dedi ki...

Sevgili Morkoyun;
Eski defterleri karıştırırken eşimin yaş günü için gelen 1948 tarihli telgraf elime geçti. Eşim saklamış telgrafı. 60 yıl bir kağıt parçası saklanıyorsa telgraf konusu dostlarla paylaşılır dedim. e-telgraf hizmetine de öyle ulaştım. İşe yarar mı bilemiyorum.

Sevgili B5; 1987'de sayfa düzeni dalında yılın gazetecisi seçildim.Cumhurbaşkanından, başbakandan, sendikalardan,sivil toplum örgütlerinden gelen tegrafları saklıyorum. Ne işe yarayacak saklamam bilemem ama saklıyorum. Düğünlerde, nikahlarda mazereti olanların, ya da uzakta olup gelemeyenlerin mutluluğa telgrafla katılmaları güzel bir gelenekti. İnsanları birbirine bağlıyordu. Sanırım şimdi bu mesajların yerini cep telefonlarıyla atılan mesajlar aldı. Aldı ama hatıra olarak nasıl saklayacaksınız bilemiyorum?

Tulosh dedi ki...

Punto Ağabey merhaba. Bugün sayfanı açınca daha yazıyı okumadan duygulandım. Rahmetli dediciğimin sevdiği iki türkü vardı. Biri Telgrafın Telleri diğeri ise Kara tren gelmez m'ola düdüğünü çalmaz ola
Gurbet ele yar yolladım metkubumu almaz ola

Bu iki türküyü O'ndan öğrenmiştim. O zamanların türküleri de o zamanları anlatıyor. Zaman neler neler değiştiriyor.

Punto dedi ki...

Evet Sevgili Tulosh; Zaman neleri değiştirmedi ki. Telgrafı bile müzelik yaptıktan sonra. Ben insanları birbirine bağlayan elle tutulur bu tip hatıraların yok olmasına çok üzülüyorum.

B5 dedi ki...

Cep mesajlari nasil mi saklanir?
Ah biz ne deliyiz, bir bilseniz. O mesajlar son BES senedir hepsi teker teker yazilir, minik defterlerde saklanir..
Esim ve ben birbirimizden habersiz baslamistik sadece birbirimizin mesajlarini saklamaya...
Ayni sey e-mail ve mektuplar icin de gecerli.
----
Ben Punto Amca´yi yillar sonra da olsa tebrik ediyorum basarilari icin.
Sevgilerimle,
B5

Punto dedi ki...

sevgili B5;
Çok zor bir işe girmişsiniz ama yıllar geçince ne kadar kıymetli olacağını göreceksiniz. Kutluyorum sizi.
20 yıl önce aldığım ödülü kimse hatırlamıyor bile. Bırakın ödülü, ismimizi bile unuttular. Güzel sözleriniz için teşekkür ederim.