12 Şubat 2007

Sevenlere, sevilenlere merhaba

Sevgililer Günü geldi çattı. Sevenlerin sevilenlerin sevineceği bir gün. Sevgiyi bir güne hapsetmek mümkün mü? Bence değil ama yine de küllenmeye yüz tutan bazı duyguları harekete geçirmek için gerekli olabilir böyle günler diyorum. Tüm sevenlere, sevilenlere aman sevgiden uzak kalmayın dedikten sonra, sizleri Behçet Necatigil’in "Sevgilerde" şiiri ile baş başa bırakıyorum:

Sevgilerde

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.


Behçet Necatigil
.....................................................
Telefonun İcadı da 14 Şubat'ta

Hepimiz 14 Şubat olunca Sevgililer Günü’nü hatırlarız. Aslında hatırlanacak çok önemli bir konu daha var. Telefonun icadı. 14 Şubat 1676.
Edinburg doğumlu Alexsander Graham Bell, Amerikan yurttaşlığına geçmişti ve sağır bir kıza aşıktı. Sağırlara nasıl yardımcı olabileceğini düşünüyordu. Boston Üniversitesinde ses fizyolojisi profesörü iken sesleri mekanik olarak yeniden üretme fikri kafasını sürekli meşgul ediyordu. Ses dalgaları, elektrik akımına dönüştürülebilirse, o zaman elektrik akımının da bir devrenin öteki ucunda yeniden sese dönüşeceğini düşünüyordu. 1876 yılıydı. Bir gün sesi taşımak üzere tasarladığı bir araçla deney yaparken, pilin asidi pantolonuna döküldü. Asistanı Thomas Watson’dan, Watson’un binanın başka bir tarafında olduğunu bilmeden yardım istedi. Bundan sonra neler olduğunu laboratuvar notlarında şöyle anlatır:

“ Ağızlıktan şu tümceyi söylemiştim: Bay Watson, buraya gelin. Sizi görmek istiyorum. Şaşılacak bir şey, ama geldi ve söylediklerimi duyup anladığını söyledi. Ondan sözlerimi yinelemesini istedim. Harfi harfine yineledi. Sonra yer değiştirdik Watson, kitabın birinden ağızlığa birkaç bölüm okurken alıcıdan dinledim. Çıkan seslerin alıcıdan geldiğine hiç kuşku yoktu. Duyulan ses yüksek, ama anlaşılmaz ve boğuktu. Ne söylendiğini çıkaramadım, ama rast gele bazı sözcükler çok açıktı; en sonunda da çok açık ve anlaşılır biçimde Bay Bell, söylediklerimi anladınız mı tümcesi duyuldu. Bell, bir yıl sonra telefonun patentini aldı.
Kaynak : Çankaya Üniversitesi
...................................

Aşk, sevgi ve sadakat üzerine...

Aşağıdaki hikayeyi duymuştum. Belki sizde duymuşsunuzdur. Birilerinden e-posta ile gelince "Sevgililer Günü"ne yakışır dedim ve sizlerle paylaşmak istedim:
Olay İngiltere’de geçiyor:
Yaşlı bir bey sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken bir bisikletlinin kendisine çarpması ile yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış. Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar. Hemşireler adamın yarasına pansuman yapmışlar ama biraz beklemesini, röntgen çekerek herhangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini söylemişler. Yaşlı bey huzursuzlaşmış, acelesi olduğunu söylemiş. Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar. Adamcağız da “ Eşim huzurevinde kalıyor. Her sabah onunla kahvaltı etmeye giderim. Geç kalmak istemiyorum” demiş.
Hemşireler hayretle “ madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden her gün onunla kahvaltı etmek için acele ediyorsunuz” demişler. Adam buruk bir sesle “ Ama ben onun kim olduğunu biliyorum” demiş.

6 yorum:

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Merhaba Punto Amca
ne güzel kullanıyorsunuz böyle güzelim şiirleri, ilgili konuya göre.
Sanırım bundan sonra alacağım kitaplar şiir kitapları olacak. Bu şiiri ilk defa okumuş olmaktan utandım.

sevgiler

Punto dedi ki...

Sevgili Pınar;
Mesleğimiz gazetecilik. Biraz da araştırma yapınca bulunuyor istedikleriniz. Ayrıca eşimin edebiyat öğretmeni olması da kaynak açısından bir avantaj.
Sen de Emirgan'daki gezintini anlatınca bir konu daha çıktı bana. 14 Şubat'tan sonrası için.

B5 dedi ki...

Necatigil!
Yillar cabucak gececek mi gercekten? Böyle düsünmek anlik kederlerin etkisini azaltiyor. Bizim de gecici oldugumuz dusunulurse :)

Güllerin oldugu fotograf nefis! Buyuk ihtimalle siz cektiniz..

Size de mutlu güzel bir gün diliyorum!

Tulosh dedi ki...

Punto Ağabey merhaba. Bir haftadır blogunu ziyaret etmemişim bugun birkaç yazını birlikte okudum ekranın hemen yakınından. Sayfa bitip en alta gelince kendimi şöyle bir geri çektim gözlerim mahfolmuş. Öyle bir dalıp gidiyorumki anlattıklarına. Zaten eğer biryeri anlatıyosan orayada gidiyorum sanki... Aynı anda birçok şey yaşıyorum.

Hatta geçenlerde biryerde Rumelifeneri adı geçti birden bu blogdaki resimler gözümde canlandı ve az kaldı orayı biliyorum ben diyecektim...

Punto dedi ki...

Sevgili Tulosh;
İltifatların için teşekkür ederim. Nisan yaklaşıyor, Rumelifeneri'ne bir gidin.
Aslına bakarsan ben de yeni keşfediyorum tanıttığım yerleri. Daha öncede yazmıştım, tam gün çalışırken ülkenin çirkinliklerini haber yaparken ya da bu haberleri kullanırken ne yazık ki güzelliklerimizi görmemişiz.

Punto dedi ki...

Sevgili B5;
Yorumunuzu daha yeni yakaladım. Evet. Hepimiz gelip gidiyoruz ama sevgiler yaşıyor.
Günlükte kullandığım tüm fotoğraflar beni çektiğim fotoğraflar.