10 Ocak 2012

Çevremizi “damlaya damlaya” zehirliyoruz!

Marmara’da canlı türlerini araştıran bilim adamları, kirliliğin deniz dibinde canlı bırakmadığını açıkladılar. Açıklama medyada şöyle yasak savar gibilerinden kullanıldı. Kanal kanal dolaştım ama bu konuyu tartışana pek rastlamadım. Konu abuk subuk gündemlerin arasında kayboldu gitti. Lüferin boyu kadar bile ilgi çekmedi.  Geçenlerde yolum İstanbul sahil yoluna düştü. Yol boyunca omuz omuza balık tutanları izledim. Boğaz’ın koylarında sandallar ha bire balık çekiyorlardı.
Eeee! Ne olmuş diyorsunuz şimdi. Bu zamlı hayatta evlerine bedava balık götürüyorlar. Oh! Ne iyi diye düşünüyorsunuzdur.
Bence de öyle.
Kazın bu verimli ayağından, diğer ayağına geçelim bir an.
damlaya damlaya denizi zehirlediğimizin farkında mıyız acaba?
Adam denize bir pet şişe atar. Bir pet şişeden ne olacak ki diye düşünür. Damlaya damlaya bu pet şişelerin dağ olacağını düşünmez.
Gemiler sintinesini denize boşaltır, bu kadar az sintine suyundan ne olacak diye düşünülür. Binlerce geminin sintinesini denize boşalttığında neler olabileceğini aklına bile getirmez.
Fabrika zehirli atıklarını derelere,  nehirlere boşaltır. Derelerin, nehirlerin denizleri beslediğini düşünmez. Binlerce fabrikanın atığının bir araya geldiğinde neler olabileceğini hesaplamaz bile.
Belediyeler, kanalizasyonları denize boşaltırlar. Sonra da denizi kirlettiklerini fark edip arıtma tesisleri kurarlar.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ben sizinle en basitinden bir hesabı paylaşayım:
İstanbul Boğazı’nın her iki yakasında her gün yüzlerce amatör balıkçı balık avlar. Genellikle çapari denen oltayla avlarlar balıkları.
Oltalarının ucunda ağırlık olarak kurşun takılıdır. Kurşunlar özel döküm kalıpları ile balık şeklinde dökülmüşlerdir. Görevi de misinayı dibe indirmektir.
Her gün en az 50’ye yakın olta atıp çekilirken dibe takılır, misinayı esnetince kurşun kopar, denizin dibinde kalır. Ne yapar balıkçı? Hemen yeni bir olta ve yine kurşun.
Kurşun en acımasız zehir aslında. Erimez. Yıllarca diplerde kalır, zehir saçar.
Şöyle bir hesap yapalım: Günde 50 gramlıktan 50 kurşun. (Bu hesabın içinde sandaldan balık avlayan ve kurşunlarını kestirenler yok). Ne eder? 2.5 kilo. Ayda ne eder? 75 kilo. Yılda; yaklaşık 900 Kilo. YANİ 1 TON. 10 yılda 10 ton.

Bu basit hesabı gördünüz mü?
Biraz empati yapıp biraz da çevreci bir gözle baktığımızda “damlaya damlaya” zehir biriktirdiğimizi, çevreyi nasıl yok ettiğimizi, gelecek nesillere neler bıraktığımızı fark ederiz.
Sahi eder miyiz acaba?

Hiç yorum yok: