24 Ocak 2007

26 Ocak günü bir şey hatırlatıyor mu size?

Günümüzün en önemli eğlence aracı nedir diye sorsam ne dersiniz? Televizyon değil mi? her akşam karşısında tüm vaktimizi geçirdiğimiz beyaz ekran. Şöyle gözünüzü kapatın ve aklınızdan geçirin:“yahu. Bu aleti kim düşündü? Nasıl düşündü ve bizi esir alan bu aleti kim buldu?"
Kim mi? Televizyonu bulan John Baird adında biri. Duymuş muydunuz? Duymamışsanız işte bu inanılmaz buluşun mucidinin hikayesi.
1888 yılında İskoçya’nın Helensburgh kentinde sessiz sakin, bir çocuk doğar. Çok büyük bir evde yaşar. John icat peşindedir. Yaptığı icatları boşa harcamaz ve bazılarını yeni icatlarında kullanır. Örneğin telefon santralinde kullandığı kabloları, daha sonra eve elektrik döşemek için değerlendirir. Arka bahçeye kurulmuş olan ve petrolle çalışan jeneratörden sağlanan elektrikle, Baird ailesinin evi, şehrin elektrikle aydınlatılan ilk evi olur.
Süper bir zekası olmasına rağmen okuldaki durumu son derece kötüdür. Öğretmenleri tarafından her zaman dalgın ve yavaş öğrenen bir öğrenci olarak hatırlanır, ama Glasgow and West Scotland Technical College’dan Elektrik Mühendisi olarak mezun olur. John daha sonra Glasgow Üniversitesi’nde Bilim üzerine mastır yapmaya başlar. Ama Birinci Dünya Savaşı nedeniyle eğitimini tamamlayamaz. Sağlık durumu nedeniyle askere alınmayınca, savaş dönemindeki tüm vaktini icatlarına ayırır, hatta televizyona doğru giden ilk hamleleri de bu yıllarda yapar.

1920’lerde John Baird’in aklına görüntü ve sesi elektronik olarak bir yerden bir yere aktarma fikri gelir. İlk yaptığı model, şimdiki televizyonlara pek benzemez. Birkaç dikiş iğnesi, birkaç şapka kutusu, büyükçe bir bisküvi tenekesi, bir bisiklet lambası ve biraz mühür mumu. Ortaya çıkan alet Baird’in tam olarak istediği şey değildir, ama bir sonraki aşama için önemli bir deneyim olur. Durumdan fena halde heyecanlanan Baird teknolojik imkanların daha elverişli olduğu Soho’ya yerleşir ve içi garip hurda ve ıvır zıvırla dolu olan ilk ciddi laboratuvarını kurar.

Baird laboratuvarındaki dev ışıkların ısısına dayanması için ilk TV çekimlerinde özel kuklalar kullanır. Bir süre sonra bazı deneyleri için gerçek insan gerekince, parayla genç bir ofis boy tutmak zorunda kalır ve 1924’te tarihin ilk televizyon patenti alınır, “Televisor”. Oldukça ilkel koşullarda üretilen ve eski bir çay kutusunun üzerine monte edilen Televisor’ün motoru, ev yapımı bir Nipkow diskten oluşmaktadır. Disk tekeri olarak şapka kutusundan kesilen yuvarlak karton, lambayı yerleştirmek için bir bisküvi kutusu, mil yerine bir dikiş iğnesi bu motor için ideal malzemelerdir. Baird’ın bulduğu ilk anten bir iletken olan bir Malta haçıydı. Baird icadını Kraliyet Enstitüsü’ne resmi olarak ilk kez 26 Ocak 1926’da tanıtır, 1928’de ise ilk görüntüler Atlas Okyanusu’nun öbür yakasına, yani Londra’dan New York’a ulaşır.

Böylece Baird ilk televizyon istasyonunu kurar ve BBC için ilk televizyon yayınlarını yapmaya başlar. 1930’ların ortasında ise televizyon yayınları hem İngiltere’de, hem Amerika’da az sayıdaki zengin kişilerin evlerinde izlenmeye başlanır. İşte televizyonun hikâyesi böyle.

Ne yazık ki günümüz televizyonlarının o zamanki televizyonla uzaktan yakından ilgisi yok. Ama televizyonun babası ünvanını hakkıyla alan Baird, keşfinin bugün ulaştığı boyutları görse herhalde gözlerine inanamazdı, ama eminiz çok gurur duyardı. Yaptığı icatlardan hiçbir zaman büyük paralar kazanmamış olan Baird, televizyonun patentini 100.000 pound’a almak isteyen bir şirketi de hiç düşünmeden geri çevirmişti:“Bu kadar para benim huzurumu da satın alır, hiç değilse geceleri rahat uyumak istiyorum.Kaynak: İşte Genç sitesi
..............................................................................

Bunları biliyor musunuz?

İlk kapalı devre televizyon yayını 1954’te

İlk kapalı devre televizyon yayını 1954 yılında İstanbul Üniversitesi’nin girişimi ile İTÜ Elektrik Fakültesi’nin yüksek frekans laboratuarından yararlanılarak başlatıldı. 1 Mayıs 1965 tarihinde Türkiye Radyo Televizyon Kurumu kuruluş kanunu çıkarıldı ve radyo televizyon yayıncılığı TRT’ye verildi. 1980 sonrası renkli televizyon, çağrı cihazları, fakslar ve benzeri pek çok yenilik günlük yaşantıya girdi.

.................................................................................

11 yorum:

enne dedi ki...

Hep hayatımızda olan ama hakkında hiçbir şey bilmediğim bir konuyu ne güzel anlatmışsınız. Bu okuduklarımı en kısa zamanda bir arkadaş toplantısında anlatıp herkesin takdirini kazanacağımdan emin olabilirsiniz!

Punto dedi ki...

Merhaba enne. Bu bilginin bir faydası oluyorsa mutlu eder bizi.

B5 dedi ki...

Bu icadi detaylari ile bu kadar net bilmiyordum. Tesekkurler.

Sadece renkli TV ortaya cikarildiginda Avrupa´nin elindeki eski teknoloji siyah-beyaz TV stoklarini TR´ye apar topar sattigini, kisa bir süre sonra da renkli TV´ye gecis yapildigini ögrendigimi hatirliyorum.
Ayni olay diger teknolojik ürünler icin de gecerli olabiliyor elbet. Gelismekte olan ülkeler tüketici konumunda oldugu vakit böyle durumlarda ne de olsa en güzel hedef kitle.

Punto dedi ki...

Evet dediğiniz gibi b5. Batılılar için modası geçmiş, elde kalmış ne varsa satacakları geniş bir pazarız. Videolarda da aynı şeyi yapmadılar mı? Türkiye şu anda beta video mezarlığı. Bunda ucuz malı alıp pahalı satan, gelecekteki değişikliği bile bile bu malları ülkeye sokan türk firmalarının hiç mi suçu yok?

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Hayatımda televizyonun hiç yeri yok ama bu bilgileri öğrenmek yine de çok şaşırtıcı idi benim için. Görüntüyü taşımak nasıl gelir durup dururken insanın aklına. Yüzyılın buluşu diyebilirmiyiz televizyona... Bence diyebiliriz, bu kadar insanı her gece kendine hapsetmeyi becerebiliyorsa..

Punto dedi ki...

Bazı buluşlar inanılmaz Pınar.Televizyon, cep telefonu, internet, bilgisayar. Gerçekten hayatın birer parçası oldular.
Hele bizim için. Kurşunla gazete çıkarmaktan başladık, bilgisayarla gazete çıkarılmasını da gördük. Yurtdışı seyahatlerinde gazeteye haber yazdırmak, fotoğraf göndermek için çektiğimiz çileler aklıma geldikçe. Bu devirde neden yetişmedik diye hayıflanmamak elde değil.

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Birde internet var dimi, dünyanın bir ucunu diğer ucuna bağlayan mesafe tanımayan bir buluş...
veri aktarımı... kablolu kablosuz...
Şu an düşünüyorum bunun daha ötesi ne olabilir diyorum. Artık olabilecek herşey olmuş gibi. Bir tek "ışınla yolculuk" kalıyor geriye.. Yada geçmişe yolculuk:)Oda olur belki günün birinde.

Punto dedi ki...

Bugünleri gördükten sonra her şeyin olabileceğine inanıyorum Pınar gelecekte. Biz görmesekte birileri görecek.

B5 dedi ki...

Daha kesfedilecek ve icat edilecek coook sey var. Icat olanlarin sadece bir kismindan haberdariz bu arada :)...
-------
Beta video mezarligi?! Elbette o da vardi. Ayrica Türk firmalari hakkinda da aynen sizin gibi düsünüyorum.

Berceste dedi ki...

Ben cocuklugumda Pilli Bebek diye bir kukla dizi seyrederdim. TV bozulunca seyredemedim, kacirdim diye aglardim... Teknik Universite yayinlari sirasinda ilk alinan TV'lardanmis bizimki. Butun mahalle bize televizyon seyretmeye gelirmis. Renkli TV'lar cikinca da oyle olmadi mi? Guzel olan o paylasma duygusunu bilmek ve kaybetmemek, gosteris olarak yapmamak degil mi? Baird'in mutevaziligine yakisir sekilde. Neden hep buyuk bulmus insanlar cevresinde sonuk kisi olarak biliniyorlar acaba? Melankolik kisiliklerinden mi? Hep iyi muhendisler de melankoliklerden cikarmis ya! Gene harika bir konuyu, bilgiyi bizimle paylastiginiz icin tesekkurler...

Punto dedi ki...

Sevgili Dilek,
Teknik Üniversite o yıllar bir maçı naklen verecekti. Talebe Birliği'nde arkadaş grubu olarak geçtik Tv'nin karşısına. Bir bayrak dalgalanıyordu. 90 dakika bekledik. 90 dakika Teknik Üniversite bayrağını seyrettik. Yayın gerçekleşememişti. Nereden nereye....