Bugünlerde iki büyük gazete Hürriyet ve Sabah, yazarları kanalıyla yeni bir kavganın içine girdiler. Kavganın nedeni çok önemli değil. Bu kavgalar okuyucular için hiç te yabancı değil. Hepimiz yıllardır bu çekişmeleri çok gördük. Kavga henüz sayfalarda değil, yazarlar arasında. Yakında sayfalara da taşınır. Zaten iki gazete de birbirleriyle ilgili soruşturmaları hemen sayfalarına taşıyorlar ama iç sayfalarda henüz. Yakında manşetleri de süsler kavga haberleri. Benim derdim bu kavgalar değil. Patronlarının ticari işleri ile soruşturmaları savunan yazarlar hiç değil.
Kavgalarla ilgili bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum: Milliyet ile Sabah gazetesinin manşetlerden kavga ettiği günlerde Milliyet yazı işlerinde çalışıyordum. Yine kavga sayfalarının yapılacağı bir günün sabahında yazı işleri toplantısındayız. Bize göre bizim patronumuz yüzde yüz haklı. Sabah’ın patronu yüzde yüz haksız. Tabii Sabah çalışanlarına göre de tersi. Neyse.
Ben bir ara genel yayın müdürünü kenara çekip, karadenizliyim ya fıkra gibi bir fikir attım ortaya. “Müdürüm “dedim ( Kimseye böyle hitap etmedim hayatımda. İsmini veremediğim için böyle yazdım). “Tamam patronu savunuyoruz ama biz bir ürün çıkarıyoruz. Belirli sayfası olan bir ürün. Bu sayfaların içinde haberler olacak, bilgiler olacak. Yani bu üründe para veren ve satın alan kişinin istediği şeyler olmalı. Bana göre bu gazete parayı verenin gazetesi. Biz bu gazeteye patronumuzun kavgalarını koyarsak okuyucumuza haksızlık etmiş olmaz mıyız?” Beni hayretler içinde dinledi.
Ben devam ettim: “Şöyle bir önerim var. 4 sayfalık bir ilave yapalım normal gazetenin dışında. Bu 4 sayfaya kavga haberlerini koyalım. Gazete ile birlikte bedava verelim. Okuyucu normal gazetesini alsın. İstiyorsa, merak ediyorsa kavga ilavesini de okusun. İlgilenmiyorsa atıversin kenara”. Genel Yayın müdürü yüzüme baktı, baktı: “Üşüttün mü sen”dedi.
Gerçekten üşütmüşüm ki onlar hala patronlarını savunuyorlar okuyucuya ait sütunlardan. Biz de emekli olmuş anılarımızı yazıyoruz buralardan.
4 yorum:
boyle seyler yuzunden sogutuyorlar medyadan..
Izleyemiyorum ama gundem hep ayni galiba TR´de, isimler degisse de olaylar ve tutum ayni.. :(
Benim önerim de: her kavga eden gazetenin -kesinlikle- satin alinmamasi ve tirajin aninda düsürülmesi olurdu..
Cok mu idealistim?
Yorum bıraktığınız için teşekkür ederim. Yorum bırakılınca ben de yeni bloglara ulaşıyorum. Blogunuz güzel. Konular da "pasta"sız.
Tiraj düşürülmesi, evet biraz idealist bir düşünce. Ben medyanın kurumsallaşması gerektiğine inanıyorum. Patronlar kendilerine yalakalık yapan gazetecileri yanlarında barındırmazlarsa sorun büyük ölçüde çözülür. Örneğin bugünkü Hürriyet'in sürmanşetinde patronun kızı ile ilgili "TÜSİAD'ın adını değiştiren başkan" başlığı ile bir haber vardı. Dikkat edin aday olduğu değil sanki seçilmiş gibi kadın başkan başlığı ile. Bu haberin ne işi var gazetenin sürmanşetinde. Ekonomi sayfasına koyarsınız olup biter. Ayrıca üyelere mutlaka seçilecekmiş havası yaratılarak baskıya gerek var mı? Patron kızı bu haberin konmasını istemediği zaman ya da tepki gösterdiği zaman çok şey çözülür diye düşünüyorum.
Elime bilindik gazetelerden birini alsam ve böyle bir sataşma yazılarına denk gelsem okumadan geçerim hemen. Çoğu kişinin de aynı tutumu sergileyeceğini düşünüyorum. Onlar ise sadece kendilerini tatmin ede dursunlar...
Siz üşümeyin, sıcak yuvanızda daha mutlu olursunuz. Hem size özel bir gazeteniz var artık. Punto-punto... Kimse sansürleyemez ve karışamaz. İstediğinizi yazmakta özgürsünüz. Bizlerde yazılarınızı okumanın tadını çıkaralım...
Haklısın Pınar, bu blog işine beni zorlayan Dilek, sanırım ömrüme bir kaç yıl ilave etti. İstediğimi yazıp içimi bu şekilde döküyorum ama yine de istediğimi değil, istenebilecekleri yazmaya dikkat ediyorum. İçinde mesaj olan, bilgi olan yazıları. Evet kimse sansürleyemez ama ben kendi kendimi sansürlüyorum. Bunu biraz yapabilse arkadaşlarımız size çok daha güzel gazeteler sunabilirler. Okumadan geçtiğin satırların parasını neden ödeyesin ki? Beni yazmaya teşvik eden satırların için de ayrıca teşekkür ediyorum.
Yorum Gönder