17 Mart 2008

Görevi yapmak mı? yoksa ihmal etmek mi?

Yargıtay’ın kuruluş şemasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yerini görüyorsunuz. Anayasa Mahkemesi’nin baktığı davalarda da savcılık görevini Yargıtay Cumhuriyet başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcı vekili yapar.

İzinli olduğum bir gündü. Sabah işe gitmemenin tadını çıkarırken telefon çaldı. Tanımadım bir ses “Savcım –ismi hatırlamıyorum- sizinle görüşmek istiyor”dedi. Şaşırmıştım. Çalıştığım gazetenin sorumlu yazı işleri müdürü olduğum için zaman zaman savcı beye ifade vermeğe gidiyordum ama mahkeme çağrısını aldıktan sonra gidiyordum. Savcı bey beni telefonla neden arıyordu? "Bağlayın" dedim. Hoş beşten sonra Savcı bey "Akın bey sizden bir ricam var. Bugün mahkemeye kadar gelebilir misiniz? Bir ifade vermeniz gerekiyor" dedi. Şaka yollu “hayrola savcı bey. Çağrılar bu kadar hızlandı mı? Telefonla çağırıyorsunuz?takıldım.
Savcı bey ciddi bir sesle "bu davayı açmam konusunda Adalet Bakanlığından talimat geldi. Hemen gelirseniz sevinirim." "Tamam” dedim. "Hemen geliyorum”.
Savcı beye "hemen dava açın" talimatının neden ve nereden geldiğini anlamıştım. Turgut Özal hakkında bir haber çıkmıştı bizim gazetede. O da habere kızmış. "Dava açın" demiş demek ki.
Bize açılacak dava bir anda tüm davaların önüne geçmişti.
Gitmesem olmaz mıydı? Olurdu. Normal yollardan 10-15 gün sonra dava açılırdı bana karşı. Nasıl olsa dava açılacaktı. Savcı beyi zor durumda bırakmak istemedim. Bir anda Doğu illerinden birine tayini çıkabilirdi.
Gittim, ifademi verdim, jet hızıyla yargılandım, sanırım mahkum da olmuştum.
Bu anımı neden hatırladım?

HEDEF TAHTASI BİR SAVCI
Bu günlerde gündemde Yargıtay Başsavcısının AKP’nin kapatılması isteği ile açtığı dava var.
Dava açıldı, herkes bir şeyler söyler oldu. Çoğu söylenenler davanın açılmaması gerektiği noktasında birleşiyor.
Hukuk eğitimi görmüş biri olarak bile bu konuda fikrimi söyleme yetkisini kendimde göremiyorum. Sonuçta bir iddia vardır ve bu iddia hakkında kararı yargı yani Anayasa Mahkemesi verecektir.
Hukuka saygının, demokrasinin bir gereği olduğunu unutmamak gerektiğine inanıyorum.
Hepimiz bir gün hukuk normlarına sığınmak zorunda kalabiliriz.

SAVCI KAMUYU KORUMAKLA YÜKÜMLÜ
Hedef tahtası haline getirilen savcılık makamı nedir? Ne iş yapar? Biraz bu konuda bilgi vermek istiyorum.
Savcılar, bir suç oluşumu karşısında devlet adına araştırma ve soruşturma faaliyetinde bulunmak, kamu davasının açılmasını gerektiren şartlar oluştuğunda dava açmak ve yürütmek, mahkemelerin verdiği kararları yerine getirmekle yükümlüdürler.
Osmanlı Devleti’nde şer’i mahkemeler zamanında savcılık kurumu bulunmuyordu. Savcılık kurumu hukuk sistemimize Tanzimat Dönemi kanunlaştırma hareketleri ile birlikte girmiş.
Cumhuriyetle birlikte yürürlüğe giren 1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu ile de savcılık kurumu gerçek hüviyetine bürünmüş. Savcıların görev ve yetkileri ise çok çeşitli kanunlarda dağınık bir şekilde düzenlenmiş.
Cumhuriyet Savcısı, sadece sanığın aleyhindeki delilleri toplamakla yetinemez, sanığın lehine de delil toplar. Ayrıca savcı kamu davası açtıktan sonra sanığın suçsuz olduğu kanaatine varırsa sanığın beraatını dahi talep edebilir.
Dolayısıyla savcılık kurumunun amacı, sadece sanığa suç isnat etmek için gereken delilleri toplayıp salt iddia faaliyetinde bulunmak olarak anlaşılmamalıdır. Savcılıkta amaç yargılama sonucu adil bir karar verilmesine yardımcı olmaktır.
Konumuzu ilgilendirdiği içinYargıtay’ın kuruluş şemasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da bulunur. Yargıtay’ın savcılık teşkilatı, Cumhuriyet Başsavcısı, Cumhuriyet Başsavcı Vekilli, Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı ve Cumhuriyet başsavcı yardımcılarından oluşur.
Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalarda da savcılık görevini Yargıtay Cumhuriyet başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcı vekili yapar.
Yargıtay Cumhuriyet başsavcısının görevleri arasında partilerin faaliyetlerini izlemek ve bu faaliyetlerin yasalara uygun olup olmadığını tespit etmek de var.

Şimdi size soruyorum:
Yargıtay Başsavcısı işin nereye varacağını düşünmeden elindeki delillere bakarak AKP’nin laikliğe karşı bir odak oluşturduğu kanaatine vardığına göre görevi gereği davayı açmalı mıydı? Yoksa istikrar bozulur, bilmem şu kadar oy almış bir partiye bu yapılar mı diyerek görevini ihmal mi etmeliydi?
Varın kararı siz verin.
..................................................................
Kama

MİLSİZ İRADE!…
Acı olan tünelin karanlık kalması değil mi? Ötekilerin sıkıntısının asla ağızlara alınmaması! Ayrımın derinleşmesi..İstenmeyene mecbur kalınması…Bu idare edilemez bir görüntüdür. Ampul'un belli bir kesimi aydınlatması kabul edilemez tehlikeli bir ayrımdır ve kimseyi aydınlığa ulaştırmaz… Milli iradenin üstünde kimse olamaz deniliyor….Nedir şu milli irade bir kavransa…
Başbakan öfkeli...Bağırıyor...Ak Parti'ye verilen 16 milyon 327 bin oy milli iradedir;
Ak Partiye verilmeyen 18 milyon 722 bin OY hangi iradeyi temsil ediyor? MİLSİZ İRADEYİ Mİ?

15 yorum:

Muharrem Kaptan dedi ki...

Tabiiki davayı açmalıydı.Burası Laik Demokratik Hukuk Devleti olduğuna göre açmasaydı görevini yapmamış olurdu. Ne yazıkki bazıları burayı çöldeki Bedevi aşiretleriyle karıştırıyor.

Timur dedi ki...

Sevgili Punto Amca ,
Ben şahsen bir partinin kapatılmasını doğru bulmuyorum , hangi parti olursa olsun . İnanın zaman kaybından başka birşey değil .
Parti kapatılırsa ne olacak ? Başka bir adla tekrar kurulacak . Birileri siyasi yasaklı ilan edilirse ne olacak ? O kişiler kahraman olacak .
Kaldı ki , ben bunun aslında koca bir oyun olduğuna inanıyorum . Meclisteki partileri , Partiler Yasası'nı değiştirmeye zorluyorlar ... Tabii , AB'nin baskılarını da unutmayalım !

Timur

Punto dedi ki...

Sevgili Muharrem; Savcı da devlet memuru. Bir görev yapıyor ve görevini yasalar emrittiği için yapıyor. Hedef haline getirilmesi bence de yanlış.

Punto dedi ki...

Sevgili Timur; İdeal demokrasilerde ve toplumlarda parti kapatmanın bir anlamı olmayabilir. Kapatmanın bir işe yaramadığı da bir gerçek.
Bizim gibi gelişmemiş ülkelerde rejimin korunması bakımından partilerin de belirli bir kurallar zinciri içinde faaliyet göstermeleri gerekir. Çoğunluğum var deyip yasaları hiçe sayan yönetimler, tarihte diktatörlüğe kadar gittiler. Özellikle rejimin korunması açısından partilerin sıkı sıkıya denetlenmesinin doğru olduğuna inanıyorum. Kapatıp kapatmama ise sonuçta verilen bir ceza. Onu tartışmıyorum zaten.

Adsız dedi ki...

Sevgili Punto Amca, elbetteki dava açılmalıydı, geç bile kalındı. Sağlıkla kalın. Hülya

Punto dedi ki...

Haklısın Sevgili Hülya. Savcı bir kaç kez uyardı ama kulak veren olmadı.

Esra dedi ki...

Ben dava acilacagini duydugumda icimden kocaman bir "ohhh" cektim ve rahatca koltuguma oturdum. Demek birileri cigligimizi duydu diye dusundum. Istikrarin bozulmamasi ugruna bizim icin olmazsa olmaz kaidelerden var mi gececegiz? -ki kaldi ki ulkede "istikrar" oldugunu da kim soyledi? Ulkenin yarisi gelecek korkusu cekerken bunun adi nasil istikrar olur ki?

Unutulmamali ki Hitler de halk oyuyla demokrasi yoluyla iktirara gelmis bir isimdi. Kimsenin basta "dur" dememesinin sonuclarini bugun hepimiz biliyoruz...

NuR dedi ki...

Ben Milsiz iradeyi temsil eden guruptanım. Demokrasinin enstrümanlarını kullanarak istedikleri hedefe sıkı adımlarla koşan kişiler, demokrasinin bir parçası olan bu dava ile karşılaşacaklarının sanırım bilincindeydiler. Bu ilk değil ki, mutlaka Ğ planları vardır...Ben demokratik bir ülkede parti kapatılmasına karşı olan, entellektüelleri anlıyamıyorum. Özgürlük felan derken ooooooooooooo...Savcımıza kolaylıklar vede başarılar diliyorum

Punto dedi ki...

Sevgili Esra;Katılıyorum sana. Demokrasinin en önemli yanı kuvvetler ayrılığı. Yasama ve yürütme bir gücün elinde olabilir ama yargı da ele geçerse sonuç Hitler dönemine döner.

Punto dedi ki...

Sevgili Sennur. Savcı sonuçta görevini yerine getirdi ama iktidarın işine gelmedi. Enteller de ver yansın ettiler. İyi güzel de 6-7 aydır tutuklu bulunan ve duruşmaya çıkarılmayan kitap yazarı için neden kıllarını kıpırdatmıyorlar? İşte bizim entellerin demokrasi anlayışı bu.

Adsız dedi ki...

Punto Ağabey, hukukçu olduğunuz için size bir sorum olacak.Kapatma davasının gündeme düşmesiyle bu dava ile ilgili olarak hem siyasetçiler hem de basın ve yayın organları, davanın gidişatını etkilememek için susmaları gerekmez mi?
Dünyada kriz var ama fırsatçılar hemen iş başında; başsavcı kapatma davası açtı, kriz ondan demeye başladılar bile. Başbakanın ya da E. Günay'ın açıklamalarına ne demeli... 'Ergenekon'u çökerttik bundan rahatsız olan mı var?' diye başlık atmış bugünkü Milliyet.
Laf salatası yaparak konuyu başka yerlere çekecekler ve yine mazlumu oynayarak yerel seçimlerde oy almak için kullanacaklar bu davayı maalesef.

Punto dedi ki...

Haklısın Sevgili Mine. Görülmekte olan bir davanın seyrini etkileyecek yorumda bulunmak, bunu basın yoluyla yapmak bildiğim kadarıyla suç. Ayrıca Ergenekon soruşturması ile de ilgili yorumlar suç kapsamına giriyor. Neresinden bakarsanız bakın hukuk ayaklar altında.
Ciğerlerine kadar tanıdığım yalaka medyayı, sinirlenmemek için izlemiyorum Sevgili Mine.

Asortik Krep dedi ki...

Etrafta bu kadar görevi olduğu halde sessiz kalanlar varken dava açabilmiş savcıyı da tebrik etmek gerekli..Demokrasi, sadece demokratik görünme uğruna olaylarda kullanılabilecek bir olgu değildir.Bu kadar zamandır ülkede hiç mi demokratik olmayan şeyler olmuyor..? Demokrasi aşığı entellerimiz kış uykusundan yeni kalktı galiba..?

Adsız dedi ki...

Doğruyu söylemek gerekirse elimden geldiğince televizyon açıp haber izlemiyorum. Ama internette ister istemez haberlere göz gezdiriyorum ve sinirlerim bozuluyor.
Bu arada, Yılmaz Özdil'de bugünkü yazısında ne güzel demiş: 'Hukuk bir gün herkese lazım!' http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/8482228.asp?yazarid=249

Mine

Mine

Punto dedi ki...

Sevgili Asortik Krep. Bizim klasik hastalığımızdır; Demokrat görün ama demokrasiden nasibini alma. Bu kadar yaygara açılan bir dava için. Henüz ortada ne karar var ne de kapatma. Görevini yapan savcının hiç mi hakkı yok? Hakaretleri yağdıranlara nasıl demokrat denir anlamıyorum.